Peygamberlik iddiasında bulunan bir kimsenin, doğruluğunu tasdik sadedinde onun elinde meydana gelen harikulâde – doğa üstü- olaylara mucize denir. Hazreti musa (as)’nın asasının yılan olması, Hazreti İsa (as)ın ölüleri diriltmesi gibi…
Keramet ise peygamber olmayan, ancak Allah’ın sevdiği bir kişide görünen harikulade olaylara keramet denir. Hazreti Meryem’in evinde kış günlerinde yaz meyvelerinin bulunması gibi. Bu keramet, bir yönüyle o kişinin tabi olduğu peygamberin de hak olduğunun bir belgesidir.
Keramet sahibi veliler her zaman bulunur. Bunlara sahabelerden birkaç örnek vermek istedim:
Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in ashâbından iki kişi karanlık bir gecede Peygamber aleyhisselam'ın yanından çıktılar. Önlerinde meş'ale gibi iki ışık peydâ oldu. Birbirlerinden ayrılınca da evlerine varıncaya kadar herbirinin yolunu bir ışık aydınlattı.” (Buhârî, Salât 79; Menâkıbü'l-ensâr 13)
Bu iki sahâbînin Üseyd İbni Hudayr ile Abbâd İbni Bişr radıyallahu anhümâ oldukları bildirilmektedir.
Hz. Peygamber'in sohbetini kaçırmamak ve onunla birlikte yatsı namazını kılmak için karanlığa kalan bu iki sahâbînin yolunu aydınlatan o iki meş'ale, onların bu konudaki samimiyetlerinin bir mükâfatı idi. Bu durum Hz. Peygamber için bir mûcize, o iki sahâbî için ise kerâmettir.
Ebû Dâvûd'un Sünen'inde, "Karanlıklarda mescidlere devam edenlere kıyamet günü tam bir nura kavuşacaklarını müjdele" buyurulmaktadır. Üseyd İbni Hudayr ve Abbâd İbni Bişr radıyallahu anhümâ bu müjdeye daha dünyada iken nâil olmuşlardır.
Geceleyin meş'ale ya da ışık ile aydınlanma kerâmeti aslında sadece bu iki sahâbî ile sınırlı değildir. Kabilesinin Müslüman olmasına vesile olan şâir Tufeyl İbni Amr ed-Devsî, Mekke'de Hz. Peygamber ile görüşüp iman ettikten sonra Efendimiz'in, "Allah’ım! Ona bir alâmet ihsan et" duası neticesinde kabilesine dönerken karanlık gecede iki kaşı arasında peyda olan bir nur yolunu aydınlatmıştır. Tufeyl'in "Bunu bir hastalık sanarlar aman yüzümde olmasın" temennisi üzerine nur, elindeki değneğin ucuna intikal etmiştir. Kendisi daha sonraları nurlu (Zünnûr) diye anılır olmuştur.
Yine Ensar’dan Katâde İbni'n-Nu'mân radıyallahu anh bir gece, elinde kuru bir hurma dalı olduğu halde Hz. Peygamber'in huzurundan çıkmış giderken dal birden lamba gibi yanmaya başlamış ve yolunu aydınlatmıştır.
Keza Ebû Ubeys el-Evsî radıyallahu anh de namazlarını Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kılıp sonra kendi kabilesi olan Benî Hârice yurduna dönermiş. Yağmurlu ve zifiri karanlık bir gecede evine dönerken elindeki asası ışık saçarak yolunu aydınlatmıştır.
Hamza İbni Ömer el-Eslemî radıyallahu anh diyor ki, karanlık bir gecede Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte idik. Develerimiz ürküp dağıldı. O sırada benim parmaklarım ışık saçmaya başladı. Bütün develerim toplanıncaya kadar parmaklarımdaki ışıldama devam etti.
Bütün bu ve benzeri olaylar ve rivayetler göstermektedir ki, Allah Teâlâ, iman ve ittikâ sahibi veli kullarına değişik şekillerde kerâmette, iyilikte ve lutufta bulunmaktadır. Bu lutfu ilâhînin sadece sahâbîlerle sınırlı olduğu sanılmamalıdır. O'nun sonsuz lutfu her zaman kesiminde yaşayan ve yaşayacak olan iman ve takvâ sahipleri içindir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Allah Teâlâ, dostlarına değişik şekillerde kerâmet ve ihsanda bulunur.
2. Üseyd İbni Hudayr ve Abbâd İbni Bişr radıyallahu anhümâ karanlıkta meş'ale ile aydınlanma kerâmetine sahip iki sahâbîdir.
3. Hz. Peygamber'e yakın olmaya ihlasla gayret eden kimseler onun mûcizesi olarak bazı kerâmetlere mazhar olurlar. (Alıntı Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder