Mevlâna, dünyaca ünlü büyük mütefekkir (düşünür) ve tasavvuf bilginidir.
Türkistan’ın Amuderya ırmağı yakınında Belh şehrinde 1207 yılında dünyaya
gelmiştir. O zamanlar oraları Hindistan'dı ve Hindistan büyük bir Türk
imparatorluğu idi. Ve adı "Babür Şahlığı" idi. Çeşitli nedenlerle
Anadolu’ya göç eden babası Bahaeddin Veled, İran, Bağdat, Hicaz, Mekke ve Şam
yoluyla ilk olarak bu günkü adı Karaman olan Lârende’ye, sonra da Selçuklu
Sultanı Alâeddin Keykubat’ın daveti üzerine, 1228’de Konya’ya yerleşmiştir.
Asıl adı Celaleddin olan Mevlânâ’ya; yaşadığı dönemde Anadolu’ya Rumeli denmesi
sebebiyle “Rûmî” sıfatı verilmiş ve Mevlânâ Celaleddin Rûmî diye anılmıştır.
Hz. Mevlânâ 4 yaşında iken, babası Sultan Veled ile gezerken Muhyiddin ibn-i
Arabî bunları görmüş ve: “Bir deniz, bir deryayı peşine takmış götürüyor”
demiştir.
Mevlâna, hocası Bürhaneddin Tirmîzî’den ders alarak; Kur’an, hadis, kelâm ve
fıkıh konularında üstün bir seviyeye gelmiştir. 1244 yılında Konya’ya gelen
tasavvuf âlimi Şems-i Tebrizî’den de tasavvufa intisap ederek mânevî ilimleri
tahsil etmiştir. Mevlânâ’nın sınır tanımayan bir coşkunluğunun ifadesi olan
“Divan-ı Kebîr” adında büyük bir eseri vardır.
Şems-i Tebrîzî, Hz. Mevlânâ’ya: “Hazreti Muhammed s.a.v. mi daha büyük;
Bayezid-i Bestâmî mi?” diye sormuş.
- Tabi ki Hz. Muhammed s.a.v.
- Neden, Hz. Peygamber (s.)e o kadar vahy geldiği halde hiçbir şetahat ve
cezbe gibi bir şey olmamış da, Bayezid-i Bestami “Sübhaneke mâ a’zame şânî”
demiştir?
- Hz. Peygamber (s.) bir denizdir. Denize o kadar ırmaklar akar ama denizin
suyu bir santim yükselmez. Dolu bir bardak suyun üzerine iki damla ilave etsen
taşıverir, demiş.
Mevlânâ’nın engin hoşgörüsü ve fikirleri bütün dünyada büyük yankılar
uyandırmıştır. Evrensel kişiliği nedeniyle çeşitli milletlerin sahiplendiği
Mevlânâ öz be öz Türk’tür. Nitekim bu durumu kendisi: “Hintçe söylüyorum ama,
aslım Türk’tür” diyerek açıkça ifade etmiştir. Konya’da bulunan türbesinde
“Mevlânâ’yı Anma Haftası” adı altında çeşitli programlar, faaliyetler
yapılmakta ve “Şeb’i Arûz” törenleri düzenlenmektedir. (Diyanet takvimi 17
Aralık 2006 Pazar)
Mevlânâ’nın eserleri: Divan-ı kebir, Mektûbât, Fîhi mâ fîh, Mecâlis-i seb’a,
Mevlânâ’nın Mesnevîdeki özlü
sözlerinden:
“Yüz”de israr etme, ‘Doksan’ da olur. İnsan dediğinde noksan da olur. Sakın
büyüklenme, elde neler var. “Bir ben varım” deme, yoksan da olur. Hatasız dost
arayan, dosttan da olur.
* Bir sofranın etrafına yüz kişi sığar da, baş olmak
isteyen iki kişi dünyaya sığmaz.
·
“Nedâmet ateşiyle dolu bir
gönülle ve nemli gözlerle duâ ve tevbe et! Zira çiçekler, güneşli ve nemli
yerlerde açar!”
·
“Teni aşırı besleyip
geliştirmeye bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır. Sen asıl
gönlünü beslemeye bak! Yücelere gidecek ve şereflenecek olan odur.”
·
“Aklım kalbime; «Din
nedir?» diye sordu. Kalbim de aklımın kulağına eğilerek; «Din, edepten
ibârettir!» dedi.”
·
“(Sâlih) insanlarla dost ol
(ki sâdıklar kervanı çoğalsın). Çünkü bu kervan ne kadar kalabalık ve cemaati
çok olursa, yol kesenlerin (isyankârların) beli o kadar kırılır.”
·
“Ne kadar zengin olursan
ol, ancak yiyebileceğin kadar yersin. Testiyi denize daldırsan, alabileceği
kadar su alır, gerisi kalır.”
·
“Nice balık vardır ki su
içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”
·
“Oğul! Herkesin ölümü kendi
rengindedir, insanı Allah’a kavuşturduğunu düşünmeden ölümden nefret edenlere,
ona düşman olanlara ölüm, korkunç bir düşman gibi görünür. Ölüme dost olanların
karşısına da dost gibi çıkar.”
* Bir arkadaş arkadaşına gülünç bir şey anlatsa,
kulağı duyan bir kere güler, sağır iki kere güler. Birinci gülüşü insanların
güldüğü için güler, ikincisi ise, niçin güldüklerini anlayınca güler.
* Doğruluk, Hazreti Musa’nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazın sihrine
benzer. Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.
* Dünya eski bir köprüdür. Onu tamir etmeye değil üzerinden geçmeye bakın.
* Bil ki ahiret, mülk edinilmiş deve katarıdır. Dünya da onun tezeği ve
yünleridir. Sen yün ve tezeğe değil, deveye talip ol. O zaman tezek de senin
olur, yün de.
* Biz öyle mahlûklarız ki, bazen melekler insan yaratılmadıklarına üzülür;
bazen de şeytanlar bizden olmadıklarına şükrederler. Şeytan Allah’ın izzetini
kabul ederek ona yemin eder de bir takım insanlar kabul etmezler. Şeytan
bunların şerrinden Allah’a sığınır.
* Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür.
* Odun yanınca kül olur, insan yanınca kul olur.
* Şu toprak altında, çırak da bir, usta da birdir.
* Kim demiş gül, yaşar dikenin himayesinde,
Dikenin itibarı ancak gül sayesinde.
* Evrende hiçbir zehir ve şeker yoktur ki,
birine ayak, ötekine ayak bağı olmasın. Yılanın zehiri yılan için hayat, insan
için ölümdür.
* Adamın biri Hazreti İsa’ya: “Her şeyden daha zor
olan nedir?”diye sordu.
- En zor olan şey, Allah’ın öfkesidir.
- Allah’ın bu öfkesinden nasıl güvende olmalı?
- Öfke anında öfkeni terk etmekle.
* Ekin ekenin amacı Buğdaydır ama sonunda saman da
gelir. Miracdaki amaç da dostu görmekti. Buna bağlı olarak Arş, Kürs ve
melekler de göründü.
*Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et. Çünkü söz yürekten gelir,
dilden çıkar.
*Minareden düşenin parçası bulunur da, gönülden düşenin parçası bulunmaz.
*Susmak değil, söylemekti emelim; razıyım sükûnete lakin “Kelime-i
şahadet”ten sonra gelsin ecelim.
*Dost acı söyleyen değildir; acıyı tatlı söyleyebilendir.
*Bir muammadır aşk. Kiminin vicdanına atılan taş, kiminin de gözünden
akıtılan yaştır aşk.
*Fani aşk yoktur. Aşkların hepsi baki olanadır. Tek fark şudur: kimi sanatı
görür, kimi sanatçıyı.
*Ey gönül utanıyorum senden. Yanında bülbülün varken kargalardan gül
sorarsın.
*Gözlerinin gördüğünü yüreğinin gördüğüne değişiyorsan eyvallah; yüreğinin
gördüğünü, gözlerinin gördüğüne değişiyorsan eyvah, eyvah.
*Asalet boyda değil, soyda; incelik belde değil dilde; doğruluk sözde değil
özde; güzellik yüzde değil yürekte olur.
*İnsan her nefeste iki defa şükretmesi lazımdır. Biri nefesi aldığı için,
diğeri verdiği için. Çünkü verip alamamak, alıp verememek var.
*Karşına çıkan nankör insanlar, seni üzen olaylar, ağlamana sebep olan
kişiler, bu hayatı sana zindan etmeye çalışan, hiç sebebi yokken mutluluğunu
elinden almaya çalışan herkes, her şey imtihandır. Ama unutma! Allah da
sabredenlerle beraberdir. Ağladığın kadar güldürüp, üzüldüğün kadar mutlu
edecektir. Allah var, yalnız değilsin.
*Bir insan huysuzsa idare edin, cahilse akıl verin, sinirliyse sabredin ama
nankörse yol verin gitsin. Çünkü huysuz bir insan düzelebilir, cahil insan
akıllanabilir, sinirli insan sakinleşebilir ama nankör insan asla değişmez.
*Vefalı insan birçok zararınızı da görse, bir iyiliğinizi unutmaz. Nankör
insan bir tek zararınızı görse, bütün iyiliklerinizi unutur.
*Unutmayın! Yaktığınız can kadar canınız yanacak ve üzdüğünüz kadar
üzüleceksiniz. (hadis-i şerif)
*İnsanlara aynı iyiliği düzenli olarak yapınca, onu artık senin görevin
zannediyorlar. Bu da muazzam bir nankörlük çeşididir.
*Kimseyi kırmamak için verdiğin onca mücadeleden sonra bile hâlâ vefasızlık
ve nankörlük görüyorsan, yanlış insanlara değer veriyorsun demektir. Unutma
fazla değer, başını yere eğer.
*Özüyle sözü bir olmayan, değer verince değeri değişen ayarsızları
sevmediğim doğrudur. Hayatıma herkes girebilir. Sadece izin verdiklerim
kalabilir. Sevilmek için kişiliğimi değişmeyi hiç düşünmedim, düşünmem de. Ön
plana çıkmak için kişiye göre değişken olmadım, olmam da. İşte ben buyum
seversen, Yolun bahtın açık olsun, gidersen.
*Boş kalabalıkların soytarısı olacağıma, yalnızlığın efendisi olurum daha
iyidir.
*Şarap küpü nereye konursa konsun şaraptır. Gül çöplükte bitmekle kötü
olmaz. Şarap altın tasa konmakla helal olmaz.
*Misafirsin bu hanede ey gönül. Umduğunla değil bulduğunla gül,
*Hane sahibi ne derse o olur, ne kimseye sitem eyle, ne üzül.
*Yılan sokması seni sadece candan eder. Ama kötü dost hem candan, hem
imandan eder.
*Aklım her gün tövbe eder. Nefsim her an tövbemi bozar.
Arada kalmış biçareyim. İyi ki ya Rab, senin kapın var.
*Bir yandan korkun, bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun. Tek kanatla
uçulmaz ki zaten.
*Akıl bir kuzu, nefis bir kurt, iman ise çobandır. İman kuvvetli olmazsa
nefis aklı yer.
*Tut ki Ali’den sana miras kaldı Zülfikar.
*Sende Ali’nin yüreği yoksa Zülfikar neye yarar?
*Kapı açılır, yeter ki sen vurmayı bil.
*Ne zaman, bilemem. Yeter ki sen o kapıda durmayı bil.
*Bir kötülük yaptın mı kork. Çünkü o bir tohumdur, Allah onu yeşertir ve
karşına çıkarır.
*Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilirler.
*Göz yaşının bile bir görevi varmış; ardından gelecek gülümseme için
temizlik yaparmış.
*Neden duasız bırakıyorsun dilini? Kapıyı çalmadan açılmasını bekleyenlerden
misin yoksa?
*Kitaplardan önce kendimizi okumaya çalışalım.
*Kanat vardır doğanı padişaha götürür; kanat vardır kuzgunu leşe götürür.
*Bazen halimize melekler bile imrenir, bazen halimizden şeytan bile iğrenir.
*Her şeye canını sıkma ey gönül, ne bu dertler kalıcı ne de bu ömür.
*Çektirilen acı havada asılı kalmaz. Bir gün çektirenin başına düşer.
*Bir kimsede kibir varsa söz söylediği zaman soğan gibi kokar.
*Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın.
*Köpeklerin kardeşliği aralarına kemik atılana kadardır.
*İnsanlar kalbini kırmışsa üzülme! Allah: Ben kırık kalplerdeyim, buyurmadı
mı?
*Kar taneleri ne güzel anlatıyor: birbirlerine zarar vermeden de yol almanın
mümkün olduğunu.
*Ey can, kimseyi kırma, sözden ağırı yoktur. Beden çok yükü kaldırır ama
gönül her sözü kaldıramaz.
*Cahil insan her sözünde kendini aklar. Alim insan her sözünde kendini
yoklar.
*Yaptığı ibadet ve taatlere bakıp kendini beğenmek, o ibadeti hiç yapmamak
günahından bin kat daha fenadır. (Bayezid-i Bistami)
*Güneş herkesin üzerine eşit doğar ama gül başka, leş başka kokar.
*Ey dost! Derdin ne olursa olsun umudun her zaman Allah olsun.
*Öğüt verecek insana değil, örnek alınacak insana ihtiyaç var. Fetva veren
çok olur ama takva ile yaşayan az bulunur.
*Aldırma görenlere, varsın görenler seni bir ot sansın. Sen gül ol da
uğruna ötmeyen bülbül utansın.
*Eğer sen bir kimsede bir kusur görürsen, bilmelisin ki o kusur sende de
vardır. İnsan insanın aynasıdır. Sen onda kendini görürsün.
*Ayıplarım seni ey gönül, hal bilmeyene hal sorarsın. Bülbül dururken
kargadan gül sorarsın.
*Baharların tesiriyle hiç taş yeşerir mi? Sen toprak ol ki renk renk
çiçekler bitiresin. Yıllardır gönüller inciten, kalpler kıran taş oldun.
Denemek için bir zaman da toprak ol.
*Bencillik gözüne takılmış ayna gibidir. O gözler nereye bakarsa baksın
kendinden başkasını görmez.
*Ölüm, ölümsüzlüğe giden yolun başı. Neyleyim öte yandan faydasız arkadaşı
*Milyon sene gülsem, milyon sene ağlasam, Hak yolunda olmadıkça neye yarar
gözyaşı?
*Kibirli kişi dağın zirvesindeki adam gibidir. Orada durup aşağıdakileri hep
küçük görür. Bilmiyor ki aşağıdaki insanlar da onu küçük görüyor.
*Kimseyi kınama! Günahından haberin olabilir ama tövbesinden haberin olmaz.
*Allah’ım bize “İşaallah olur” diye dua edip hayalini kurduğumuz her şeyin,
“Çok şükür oldu” sevincini yaşat.
*Konu ne olursa olsun, başkasına verdiğin üzüntü
ve aldığın ‘Ah’ bir cam parçasından daha keskindir. Dönüp dolaşıp üzerine
basarsın.
*Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın
cezası, huzur ve mutluluk ise bir ibadetin karşılığıdır.
* Bilinmeyen harabede korunmak üzere saklanmış
altın hazinesi vardır. Bilinen yere define konur mu hiç? İşte bunun gibi
rahatlık da sıkıntının altında gizlidir.
* Çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin,
yatağını yorganını satardın.
* Ne gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş
sebebi Hak’tan ayrılmaktandır.
* Duvar çiviye: “Beni niye yaralıyorsun?”
deyince çivi: “Sen bana bakma, beni çakana bak” demiştir.
* Ey gönül! Gülü seviyorsan dikenini de
seveceksin. Deryayı seviyorsan, dalgalarını da seveceksin. Vuslatı (kavuşmayı)
seviyorsan, firakını (ayrılığını) da seveceksin. Sevgiliyi seviyorsan, nazını
da seveceksin. Hayatı seviyorsan, ölümü de seveceksin.
* sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek
değil, tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu kirini alır. Niye
kederlenirsin?
* Sıkıntılar sevgilinin gönderdiği misafirlerdir;
gelir giderler. Önemli olan gönderenin hatırına o misafire sabredebilmektir.
* Büyük bir derdin olursa Allah’a dönüp: “Büyük
derdim var” deme! Derdine dönüp: “Büyük bir Allah’ım var” de.
* Mutsuzluklar ve huzursuzluklar yokluktan değil,
çokluktan ileri gelir.
* Edep sahibi yediği tokatın sahibini değil,
sebebini arar.
* Başkalarının korkudan benzi solarken iman
sahiplerinin yüzü güler. Çünkü Gül’ün yapraklarını birer birer yolsan da o gene
gülmeyi bırakmaz, suratını asmaz.
* Takdir sonucu yitirdiğin her şey, kesin olarak
bil ki seni bir beladan kurtarmıştır.
* Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin
düşersin; şaşmam dersin şaşarsın; öldüm der durur gene de yaşarsın.
* Varsın olmasın hayatta her istediğimiz. Biz
olana “Elhamdü lillah”, olmayana da “Eyvallah” demesini biliriz. Üzülme! Çünkü
yaratan umudu en çaresiz anlarda yollar. Unutma! Yağmurun en şiddetlisi en kara
bulutlardan çıkar.
* Derdimi seviyorum. Çünkü biliyorum ki derdi
veren de beni seviyor. Seven sevdiğinin nazını ölçüyor. Sevilen çekmesin de
neylesin?
* Seni iki şey anlatır: Hiçbir şeyin yok iken
gösterdiğin sabır, her şeyin var iken sergilediğin tavır.
* Her şeyin üstüne gelip, seni dayanamayacağın bir
noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme! İşte orası kaderin değiştiği noktadır.
* Sabır acıları dindiren acı bir ot gibidir. Hem
can yakar, hem de tedavi eder.
* Anne hakkına dikkat et. Onu başına tac et. Zira
anneler doğum sancısı çekmeselerdi, çocuklar dünyaya gelmeye yol bulamazlardı.
Çaresizlik Allah’tan gelen bir işarettir. Duanın
vaktinin geldiğini gösterir. Süzülüyorsa gözünden yaşlar, hüzünlüyse güzel
yüzün, Demek ki, Rabbin seni özlemiş, sesini duymak istemiştir.