11 Nisan 2023 Salı

Hazreti Peygamber (sav)in yanında Hazreti Aişe’nin (Ayşe’nin) değeri

Sevgili peygamberimizin yanında en sevgili eşi Hazreti Hatice anamızdır. Ondan sonra da Hazreti Ebu Bekir’in kızı Hazreti Aişe anamızdır. Bu konuyu aşağıdaki Buhari hadisi bize şöyle nakletmektedir:

Aişe (R.a) şöyle demiştir: Rasülullah'ın ka­dınları iki fırkaya ayrılmışlardı. Bir fırkada Âişe, Hafsa, Safiyye ve Sevde vardı. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ile Rasûlullah'ın öteki kadınları bulunuyordu. Müslümanlar, Rasûlullah'ın Âişe'ye sevgisi­ni pek iyi bildiklerinden, bunlardan birisinin yanında Rasûlullah'a vermek istediği bir hediyesi bulunursa, o hediyesini Rasûlullah'ın, Âişe'nin evinde bulunduğu zamana kadar geri bırakır da, hediye sahibi bu hediyesini Rasûlullah, Âişe'nin evinde iken gönderirdi. Bu sebebden Ümmü Seleme grubu dedikoduya başladı da, bunlar Ümmü Se­leme'ye: Sen Rasûlullah'a, insanlarla konuşup onlara: Her kim Rasû­lullah'a bir hediye vermek isterse, o kimse Rasûlullah kadınlarından hangisinin evinde bulunursa bulunsun, hediyesini versin, demesini söy­le, demişlerdi. Ümmü Seleme kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Rasû­lullah'a söyledi. Fakat Rasûlullah ona hiçbir cevâb vermedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Ümmü Seleme'den vaziyeti sordukla­rında, o da: Rasûlullah bana birşey söylemedi, diye cevap verdi. Onlar da ona: Rasûlullah'a, dediğimizi bir daha söyle, dediler. O da Rasûlullah'ın nevbeti ona dolaşıp geldiğinde, yukarıda geç­tiği gibi mes'eleyi Rasûlullah'a arz etti. Fakat Rasûlullah bu sefer de ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar vaziyeti Ümmü Seleme'den sorduklarında o da: Rasûlullah bana birşey söylemedi, dedi. Onlar da Ümmü Seleme'ye: Artık Rasûlullah sana bir cevâb verinceye kadar bu dileğimi­zi Rasûlullah'a söyle, dediler. Hakîkaten Ümmü Seleme de Rasûlullah'a kendi nevbetinde dö­nüp geldiğinde söyledi. Bu defa Rasûlullah, Ümmü Seleme'ye:

"Sakın Aişe hakkında söylenip de bana ezâ verme, bana hiç­bir kadının örtüsü altında bulunduğum sırada vahiy gelmez de yal­nız Âişe'nin evinde (onun nevbetinde) iken vahiy gelir" buyurdu. Âişe dedi ki: Ümmü Seleme: Yâ Rasûlallah, ben de sana ezâ vermekten Allah'a tevbe edi­yorum, dedi.

Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar Rasûlullah'ın kızı Fatıma'ya müracaat ettiler ve onu Rasûlullah'a gönderdiler de: Yâ Rasûlullah! Kadınların Ebû Bekr'in kızı hakkında Allah aşkına senden adalet istiyorlar, demesini rica ettiler.

Fâtıma da Rasûlullah'a bunları söyledi. Rasûlullah: "Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?" buyurdu. Fâtıma da: Evet severim, dedi. Öyle ise sen de Âişe'yi sev, Buyurdu.

Fâtıma kadınlara döndü ve onlara olup biteni haber verdi. Ka­dınlar Rasûlullah'a tekrar müracaat etmesini Fâtıma'dan istediler. Fa­kat Fâtıma tekrar dönmeyi kabul etmedi.

Bunun üzerine Ümmü Seleme grubu Zeyneb bintu Cahş'ı gön­derdiler. Zeyneb, Rasûlullah'a geldi ve sertlikle söze başlayıp:

— Yâ Rasûlallah! Kadınların İbnu Ebî Kuhâfe'nin kızı (yani Aişe) hakkın­da Allah'tan senin için adalet istiyorlar, dedi. Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Âişe'ye saldırıya kadar ileri gitti de ona sövdü. Nihayet Rasûlullah, karşılık verecek mi diye Âişe'ye bakmağa başladı.

Bu sırada Âişe söze başladı ve Zeyneb'e söz­lerini geriye çevirdi ve neticede onu susturdu. Bunun üzerine Peygamber (S) Âişe'ye baktı da:  "Muhakkak ki o, Ebû Bekr'in kızıdır" buyurdu 

Peygamber'in Âişe hakkındaki "Muhakkak o Ebu Bekr'in kızıdır" sözü Âişe için yüksek bir fazilettir. Âişe babası gibi şerefli, zeki, ince görüşlü, dürüst ve tam anlayışlıdır demektir. Bu cümleden olarak Hazreti Aişe, Hazreti Peygamber (sav)den 2 210 hadis rivayet etmiştir.

Yüce Rabbim yarın cennette o sevgili peygamberimizle ve onun sevgili eşi Aişe anamızla ve diğer analarımızla buluşmayı nasip eylesin amin.

7 Nisan 2023 Cuma

Yezid ve fitnelerle ile ilgili bir hadis-i şerif

 Ebû Hureyre (ra) şöyle demiştir:

— Ben kendisi (fıtraten) doğru sözlü (olan ve Allah tarafından) doğruluğu tasdik edilen Rasûlullah(sav)'in: "Ümmetimin ölümü Ku­reyş'ten birkaç gencin ellerindendir!" buyururken işittim.

Mecliste bulunan Mervân, Ebû Hureyre'ye:

  Gençler mi? diye sordu. Ebû Hureyre:

— İstersen Fulân oğulları, Fulân oğulları diye adlarını anabili­rim, dedi. (Buhari Menakıb/25)

 Ebî Şeybe'nin bir rivayetine göre Ebû Hureyre çarşıda pazarda gezer­ken: Yâ Rabb, beni hicretin altmışıncı yılına ve çocukların emirliği zamanına eriştirme! diye duâ edermiş. Şârih İbn Hacer, Fethu'l-Baride şöyle diyor: Ebû Hureyre'nin bu sözünde oğlancıkların ilk emareti, hicretin altmışıncı yılında vuku' bulacağına işaret vardır. Ve târihin seyri de bu suretle gerçekleşmiştir. Altmış târihinde Muâviye'nin--ilk defa velîahd ta'yîn ettiği- oğlu Yezîd, saltanat makaamına geçmiş ve dört sene hükümrân olarak türlü çirkinlikler İşlemiştir.

Taybî'nin bildirdiğine göre Rasûlullah (S) bir kerre ru'yâsında Mervân'ın babası Hakem ibn Ebi'1-Âs'ın çocuklarının, kendi minberi üzerinde top oynar gibi oynadıklarını görmüştü. Peygamber'in minberi, Nübüvvet ve Hilâfet Makaamı idi. Bu ru'yâ günün birinde Mervânîler'in Hilâfet Makaamı'na geçecek­lerinin ve ümmetin riyaset makaamını çocuk oyuncağına çevireceklerinin bir remzi idi. Ve böyle de olmuştur... Hakem, Rasûlullah zamanında işlediği çirkinlikler se­bebiyle Taife sürülmüş ve Mervân orada dünyâya gelmişti. Ebû Bekr ve Ömer zamanlarında da sürgün hayâtı yaşayan bu baba oğul, Osmân halîfe olunca -Hakem, Halîfe'nin amcası olduğundan- Medine'ye gelmelerine müsâade edil­mişti. Ve en sonunda Peygamber'in hadîsi gerçekleşerek, Mervân, Hilâfet Ma­kaamı'na geçmiş, Muhammed Ümmeti arasında türlü tefrikalara sebeb olmuştur (Tecrîd-i Sarih 9/342).

+ Huzeyfe ibnu'l-Yemân (R) şöyle diyordu: İnsanlar, Rasûlullah (S)'tan (geleceğe âid) hayır(lı işler)dan sorarlardı. Ben de (tersine İslâm Ümmeti'ne gelecek) şerden -o şerrin bana erişmesin­den korkarak- sorardım. Bu endişe ile bir kerre:

— Yâ Rasûlallah! Biz vaktiyle bir câhiliyet ve şerr (yânî şirk) için­de idik. Sonra Allah bize şu hayrı (Seni göndermek, İslâm temelleri­ni kuvvetlendirmek, şirk ve dalâlet temellerini yıkmak hayrını) getirdi. Bu hayır ve saadetten sonra gelecek bir şerr ve fitne var mıdır? diye sordum.

Rasûlullah:

— "Evet vardır" buyurdu. Ben:

— O şer ve fitneden sonra bir hayır ve iyilik var mıdır? dedim. Rasûlullah:

  "Evet, bir hayır ve iyilik vardır. Fakat onun içinde bâzı şerr ve fesâd dumanı, bulanıklığı bulunacak" buyurdu.

Ben:

— O hayrın dumanı (temizliğini bulandıran kiri) nedir? dedim. Rasûlullah:

  "O devrin âmirlerinden bir zümre, ümmeti benim hidâyetim (sünnetim) hilâfına idare edecekler. Sen o devrin âmir ve valilerin­den bâzılarının hareketlerini ma'ruf bulup tasvîb, bazılarının hare­ketlerini de münker bulup reddedeceksin" buyurdu.

Ben:

  (Yâ Rasûlallah!) Bu karışık hayır devrinden sonra, yine bir şerr ve fesâd devri gelecek midir? dedim.

Rasûlullah:

  "Evet gelecektir. O devirde birtakım dâîler (davetçiler) hal­kı cehennem kapılarına çağıracak. Her kim onların davetine icabet ederse, onu cehenneme atacaklar" buyurdu.

Ben:

  Yâ Rasûlallah! Bu da'vetçileri bize vasfet, dedim. Rasûlullah:

  "Onlar bizim milletimizden insanlardır. Bizim dilimizle konuşurlar (hâlbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur)" buyurdu. Ben:

— (Yâ Rasûlallah!) O (uğursuz) devir bana yetişirse nasıl hare­ket etmemi emredersin? dedim.

Rasûlullah:

  "İslâm cemâatinden ayrılmaz ve onların devlet başkanlarına itaat eylersin" buyurdu.

Ben:

— Onların cemaatleri yoksa (bozgunculukla parçalanmışlarsa), başlarında devlet reisleri de yoksa? dedim.

Rasûlullah:

  "O fırkaların hepsinden ayrıl (evine çekil)/ Velev ki bu ayrıl­ma, bir ağaç kütüğünü ısırman suretiyle (meşakkatli) olsa bile, artık ölüm erişinceye kadar bu ayrılık üzere bulun" buyurdu. (Buhari manekıb/25)

Şerh: Huzeyfe, Rasûlullah'ın sırlarına vâkıf idi. Olmuş, olacak; bütün vakıaları, fit­neleri, münafıkları Rasûhıllah kendisine bildirmişti. Huzeyfe'nin, Peygamber'in sırr mahremi olduğuna, bu hadisi de delâlet etmektedir. Rasûlullah'ın mutlak surette hayır ve saadet olan zamanlardan sonra geleceğini haber verdiği fitne­ler, musibetler, hz. Osman'ın öldürülmesi ile başlamış; Cemel, Sıffîn, Kerbelâ, Harre, Ka'be'nin yıkılması faciaları birbirini ta'kîb etmiştir.

Bunlardan sonra geleceği bildirilen şerr ile karışık hayır devrini Kaadı Iyâz, Ömer ibn Abdülazîz'in halifeliği zamanıdır, demiştir. Bu sebeble Ömer ibn Abdilazîz, Emîru'l-Mü'minîn unvanı ile anılır. İdareyi tamâmıyle İslâm umde­lerine göre yürüttüğü için "İkinci Ömer" diye anılır ve iki buçuk seneye yakın halifeliği zamanı, Râşid Halîfeler devrine katılarak, hakîkî hilâfet devri kapa­nır. Bundan sonra Emaret ve Saltanat devirleri başlar.

 

1 Nisan 2023 Cumartesi

Hasta ziyaretinde ne demeli?

Peygamber (S) bir kere ıyâde (hasta hatırı sormak) için bir Bedevi'yi ziyarete gitmişti. İbn Abbâs der ki: Peygamber ıyâde için bir hastanın yanına gittiğinde ona:

  "Zararsız, geçmiş olsun, günahlarına keffârettir inşâallah" demek i'tiyâdında idi.

Bu A'râbî'ye de:

  "Hastalığın zararsız geçmiş olsun, günahlarına keffârettir inşâallah" duasında bulundu.

A'râbî ise Peygamber'e:

— Sen, günahlarına keffârettir; geçmiş olsun diyorsun, fakat hiç de öyle (geçici bir hastalık) değildir. Belki o ergin bir ihtiyar hasta üzerinde harareti feveran yâhud galeyan edip duran ve onu kabirleri ziyarete götürecek olan humma hastalığıdır, dedi.

Peygamber de:

  "O hâlde pek iyi (öyle olsun)/" buyurdu

Taberânî'nin ve daha başkalarının rivayet tariklerinde hadîs şöyle bir ziyade ile bitiyor: Rasülullah:

— "Madem ki sen hakkındaki dileğimizi kabulden çekiniyorsun; şu hâlde senin dediğin olacaktır ve Allah'ın takdiri yerini bulacaktır" buyurmuştur.

Hakîkaten hasta Bedevî, hastalığından iyi olmamış ve ertesi günü akşamı­na erişemeden Peygamber'in haber verdiği üzere o hastalıktan ölmüştür.

Oysaki hastalık bir yönüyle mümin için rahmettir. İmam Gazzali şöyle bir hadis nakleder: bir Müslüman hastalandığında Allah cc ona üç tane melek gönderir. Bunlardan birisi hastanın ağzının tadını alır, ikincisi kaslarının kuvvetini alır, üçüncüsü de günahlarını alır.

Sonra hasta iyi olmaya başlayınca, ağzının tadını alan melek yavaş yavaş ağzının tadını geri verir. Kuvvetini alan da yavaş yavaş aldığı kuvvetini geri verir. Günahını alan melek ise: “Ya Rabbi! Ben de bunun günahlarını geri vereyim mi” diye sorar. Rahmeti sonsuz olan rabbimiz ona: “Aldığım günahı geri vermek bana yakışmaz; götür onu denize dök” buyurur.

İnananlar için ne büyük bir müjde! Sabredip dua etmek varken, sızlanıp şikayet etmek neyin nesi?

Müslüman, hasta olmamak için elinden gelen tedbirleri alır. Ama, gene de hastalanırsa bu sefer tedavi için ne gerekiyorsa onu yapar; duasını yapar, ondan sonrasını da Allah’tan bekler.

Bu konuda Hazreti İsa as. Hakkında bir menkıbe nakledilir. Şöyle ki: İsa aleyhisselam hastalanmış ve hastalık devam ediyormuş. Cebrail as. Ziyaretine gelip hal hatırını sormuş. Dua ediyorum, sabrediyorum, şükrediyorum, demiş. Cebrail aleyhisselam: sadece dua ile yetinme, doktora da git ilacını kullan, demiş. Bu da denileni yapınca iyileşmiş. Aradan zaman geçmiş Hazreti İsa gene hastalanmış. Hemen doktora gidip muayene olmuş ve  tavsiye edilen ilaçları almış. Fakat gene iyileşmemiş. Cebrail as. Ziyarete geldiğinde: “İlaçları aldım ama gene iyileşemedim” demiş. Cebrail as. Ona:

İlaçları aldın ama bu sefer de duayı bıraktın! İkisi beraber olacaktır, buyurmuş.