6 Mayıs 2023 Cumartesi

Hangisini seçmek daha iyidir?

 

Yaşam hayatımızda bazen iki şık önümüze çıkar. Biri peşin, fakat ücreti az, öbürü vadesi uzak fakat mükafatı çok büyük. Hangisini seçen daha karlıdır?

Her şeyde biz Müslümanlara örnek olan altın nesil dediğimiz sahabe hayatından bir hadiseyi nakletmek istiyorum:

Atâ İbni Ebî Rebâh’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

 Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ bana:

- Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben:

- Evet, göster, dedim.

İbn Abbâs şöyle dedi:

- Şu (iri yarı) siyah kadın var ya! İşte bu kadın (birgün) Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:

- Beni sar’a tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua ediniz, dedi.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim” buyurdu.

Bunun üzerine kadın:

- Ben (hastalığıma) sabredeyim. Ancak sar’a tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua buyurunuz, dedi.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de ona dua etti.   (Buhârî, Merdâ 6; Müslim, Birr 54)

Açıklamalar

Konu ile ilgili başka rivâyetlerden öğrendiğimize göre aslen Habeşistanlı olan bu iri yapılı, uzun boylu hanımın künyesi Ümmü Züfer idi.

Sar’a hastalığına tutulmuş olan Ümmü Züfer, sar’a nöbeti esnasında bayılıp yere düşüyor, mahrem yerleri açılıyordu. Bu hâl onu  rahatsız ettiğinden hastalıktan kurtulması için Peygamber Efendimiz’e geldi ve kendisine dua etmesini istedi.

Peygamber Efendimiz, belâya sabretmenin cennetle ödüllendirileceğini öğretmek için ona “İstersen sabret, cennete gir; istersen iyileşmen için dua edeyim” buyurdu. Cennet ile sağlık arasında tercih yapmak durumunda kalan hanım, sabrı yani cenneti tercih etti. Fakat   kendisini asıl üzen şeyin, mahrem yerlerinin açılması olduğunu söyleyerek buna engel olmaya çalışması, kendisinin bilinçli bir müslüman olduğunu göstermektedir.

Burada, sar’alı kadının şifa isteğine Hz. Peygamber’in iki şıklı cevap vermiş olması, bazılarınca garipsenebilir. Hatta Hz. Peygamber’in tedaviye karşı olduğu bile sanılabilir. Halbuki Efendimiz, kendisine müracaat eden kadına, hakkında en hayırlı olan bir şıkkı hatırlatmak suretiyle kadını iki iyilikten birini tercihte serbest bırakmıştır. Bu Hz. Peygamber’in, ashâb ve ümmetine duyduğu şefkat ve merhametin tabiî bir sonucu ve göstergesidir.

Hz. Peygamber bu davranışıyla aslâ, tedâviye karşı çıkmış değildir. “İstersen dua edeyim” buyurması bunun delilidir. Ancak tedâvisi bulunmayan hastalıklar da olabilir. Bu tür hallerde asıl yapılması gerekli yolu göstermek üzere hastalığa sabretmenin cennet gibi bir bedeli olduğunu duyurmuştur. Yani sabrın sonu cennet, halkımızın deyimiyle “selâmettir” mesajını vermiştir.

Abdullah İbni Abbâs Hz. Peygamber’in uyarısı üzerine, kadının sabrı seçmesini dikkate alarak onun daha hayattayken cennetlik olduğu sonucuna varmıştır.

Öte yandan Hz. Peygamber’in duası makbul olduğu için kadına dua ettikten sonra onun sar’a nöbetlerinde bir daha üstü-başı açılmamıştır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Dünyada belâya sabır, âhirette insana cenneti kazandırır.

2. Gücü yeten için azimete sarılmak, ruhsat ile amel etmekten daha üstündür.

Biz olsak acaba hangisini tercih ederdik, diye düşünüyorum.

1 Mayıs 2023 Pazartesi

Bence en güzelini yapmış!

Hukukta cinayet işleyenlere bir daha yapmaması için çeşitli cezalar uygulanır. Bunların en güzeli İslam dininin koyduğu kısas sistemidir.

Bu konuda Hazreti (Sallallahü aleyhi ve sellem)in bir uygulamasını nakletmek istiyorum:

Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Bir Yahudi, Resûlullah (S) zamanında bir cariyeye saldırdı da üzerinde bulunan ziynet eşyalarını aldı, başım da ezdi. Ailesi o cariyeyi Rasûlullah'a getirdi­ler. Cariye hayatının son nefeslerinde idi, dili de tutulmuş hâldeydi, konuşamıyordu.

Bu hâlde Resûlullah ona, kendisini öldürenden başka bir kimse için:

  "Seni Fülân mı öldürdü?" diye sordu. Cariye başıyla "Hayır!" işareti yaptı.

Resûlullah yine onu öldürenden başka bir diğer kimse için de sordu. Cariye yine başıyla "Hayır!" işareti yaptı. Resûlullah bu defa onun kaatili için:

  "Seni Fulân kimse mi öldürdü?" diye sordu. Bu sefer kadın yine başıyla "Evet!" işareti yaptı.

Bunun üzerine Rasûlullah emretti de o Yahudi'nin başı iki taş arasında ezildi.

İşte İslam’ın ceza hukuku böyledir.

Bir hadise daha:

Cebele bin Eyhem’e kısas hikayesi: (Öl. 20 / 641)

Suriye fethedilince oranın kalburüstü reislerinden Gassan meliki Cebele bin Eyhem Hz. Ömer’in hilafeti zamanında Müslüman olmuştu. Başında en değerli taşlarla süslenmiş bir tacı vardı. Kâbe’yi tavaf ederken Fezare oğulları kabilesinden bir Müslüman farkında olmadan kazara onun eteğine bastı. Cebele dönüp adama bir tokat atarak burnunu kırdı. Haksız yere canı yanan mazlum Müslüman durumu Hazreti Ömer’e şikayet etti. Halife Cebele’yi çağırdı ve vakayı bir de ona sordu. Hâlâ öfkesi yatışmamış olan Cebele:

Ey Mü’minlerin Emiri! O adam ayağıma bastı. Kâbe’ye hürmetsizlik etmemek için yine de kendimi tuttum; yoksa kılıcımla başını alnının ortasından ikiye bölecektim, dedi.

Hadiseyi sükûnetle dinleyen Halife, Cebele’ye şunları söyledi:

Yaptığını bizzat itiraf etmiş oldun. Şimdi o adamı razı etmen gerekir. Aksi takdirde senin ona yaptığını onun da sana yapması, yani burnunu kırması için emir veririm. Hayretten ağzı açık kalan Cebele kendisinin çok yüksek bir aileye mensup olduğunu, onlara kaba davrananın kim olursa olsun ölümle cezalandırılacağını söyleyince Hazreti Ömer, bunun cahiliye devrinde böyle olduğunu, ancak İslam’ın insanlar arasında seviye farkı gözetmediğini bildirerek “El’İslamü sâvâ beynennâs” (İslam insanlar arasını eşitledi. Bir Müslüman, bir Müslüman’dan ancak takvası ve dindarlığı bakımından üstün olabilir) dedi. Cebele: “Eğer İslam dini, asillerle avam halk arasında fark gözetmiyorsa İslamiyete veda edeceğini söyledi ve Kostantaniye’ye (İstanbul’a) kaçtı ve bir daha dönmedi. Hazreti Ömer hiçbir prens yada melik için İslam’ın kanunlarını değiştirecek değildi.[1]



[1]           Bütün yönleriyle Hz.Ömer s. 251, Örneklerle İslam ahlakı s.131 Ahmet Cevdet Paşa Kısas-ı Enbiya cüz 5 s. 547