30 Mart 2024 Cumartesi

Sadaka vermede öncelik hakkı

 

Sadaka vermede öncelik hakkı 

İslam dininde her şeyi Kitap ve sünnet belirler. Kitap dediğimiz, Kur’an-ı Kerim’dir. Bu ikisi hayatımızın her yerini kaplar. Yapacağımız hayırların da sevabı en çok olanını gene bu iki kaynak belirler. Sadaka vermenin sevabı en çok olanını ve kimlerin öncelik hakkı olduğunu da Kur’an ve sünnet, yani hadis-i şerifler belirler. Bu konuyla ilgili olarak iki hadis-i şerifi sizlere hediye ediyorum:

Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre o, şöyle demiştir. Resûlullah (s.a.)'a: Ya Resûlullah; Hangi sadaka daha faziletlidir? dedim. O da: "Fakirin gücünün yettiğidir. Bakmakla yükümlü olduğun kimselerden başla" buyurdu.

Açıklama

Sadakanın daha faziletli oluşundan maksat, sevabının daha çok olmasıdır "cuhd" kelimesi, imkân ve güç, "el-Mükıll" kelimesi de az malı olan fakir anlamında kullanılmıştır.

Sevabı en çok olan sadaka fakirin güç yetirebildiği ve zorlanarak verdiği sadakadır.

Bu sadaka az da olsa zenginin zorlanmadan verdiği çok olan sadakadan daha sevaplıdır. Nitekim Nesâî'nin Ebû Hüreyre (r.a.)'den merfû olarak rivayet etmiş olduğu bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: "Bir dirhem, yüzbin dirhemi geçti.” (Oradakiler): "Nasıl?" dediler. Resûlullah (s.a.v.): "Bir adamın iki dirhemi olur da birini tasadduk eder. Bir başka adam malının bir tarafına gider de ondan yüz bin dirhem alıp onu tasadduk eder" buyurdu.

Böylece Resûlullah (s.a.v.) iki dirheminden birini tasadduk edenin alacağı sevabın, geniş servetinin bir ucundan yüz binleri alıp sadaka verenin alacağı sevabı geçeceğini bildirmiştir.

Ebû Hüreyre'den; demiştir ki:

Peygamber (s.a.v.) sadaka verilmesini emretti de bir adam:

Ya Resulallah, yanımda bir dinar (Altın para) var, dedi. Resûlullah (s.a.): "Onu kendine tasadduk et (harca)" dedi. Adam: Yanımda bir dinar daha var, dedi. Resûlullah (s.a.): "Onu da çocuğuna tasadduk et (harca)" dedi. Adam: Yanımda bir dinar daha var, dedi. Resûlullah (s.a.): "Onu da hanımına tasadduk et (harca)" dedi. Adam: Yanımda bir dinar daha var, dedi. Resûlullah (s.a.): "Onu da hizmetçine tasadduk et" dedi. Adam: Yanımda bir dinar daha var, dedi. Resûlullah (s.a.): "(Sadaka verme usûlünü sana açıkladıktan sonra) sen (durumunu) daha iyi bilirsin." buyurdu.(Ebu Davud Zekat 45/1691, Nesâî)

Açıklama

Resûlullah (s.a.) tasadduk konusunda önce kişinin kendi nefsini zikretmiştir. Çünkü insana en yakın yine kendisidir ve kendi ihtiyacı başkalarınınkinden önce gelir. Diğer akrabaya nisbetle babaya en yakın olduğu ve nafakaya şiddetli ihtiyacı bulunduğu için ikinci sırada çocuğu zikretti. Daha sonra zevce ve hizmetçi zikredilmiştir. Bu hadis kendi ihtiyacından ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasından artan maldan sadaka vermeye teşvik etmektedir. Ayrıca çocuğun nafakasının zevceden önce, zevcenin nafakasının da hizmetçinin nafakasından önce geldiğine ve yakınların kendi aralarındaki derecelere göre sadakaya başkalarından daha lâyık olduklarına delâlet eder. (Ebu Davud Zekat 45/1691, Nesaî)

Hazreti Safiyye

 

Hazreti Safiyye (29 Mart 24)

Hazreti Peygamber (sav)in eşi ve Mü’minlerin annesi.

Enes b. Mâlik'den rivayet olunduğuna göre Resûlullah (s.a.) Safiyye'yi hürriyetine kavuşturmuş (onunla evlenmiş ve) onu hürriyetine kavuşturmayı da mehri (yerine) saymıştır. (Buhari Nikah 7/7, Müslim Nikah 1365, Ebu Davud Nikah 6/2054, (Tirmizi Nikah: 1115)

Açıklama

Safiyye bint Huyeyy bin Ahtab, Hz. Peygamber'in zevcelerindendir. Eskiden Hayber kalesi kumandanlarından Kinâne b. Ebî'l-Hukayk ile evliydi. Hayber'in Müslümanlar tarafından fethinde ashâbdan Dihye b. Halefin hissesine düşmüştü. Kavminin eşrafından olduğu için Dihye onu Resûlullah'a hediyye etmiş ve Resûl-i Ekrem de azat ederek nikâhı altına almıştır.

Safiyye (r.anhâ) daha Önceleri rüyasında "kucağına bir ay düştüğünü" görmüş idi.

Meğer Resûlullah ile evleneceğine işaret imiş. Rüyasını etrafındakilere anlatınca kocası Kinâne'den 'Sen arap kralına varmak istiyorsun" diye sert bir tokat yemişti.

Kendisinden 10 hadis rivayet edilmiştir.

Ümmü Sinan el-Eslemî'ye'nin rivayetine göre Safiyye (r.anhâ) kadınların en güzeliydi ve o sıralarda 17 yaşında bulunuyordu:

Rivayete göre bir gün Resûlullah (s.a.) Safiyye’nin yanına vardığı zaman onu ağlar vaziyette buldu. Kendisine bunun sebebini sorunca Hz. Âişe ile Hafsa'nın O'na dil uzattıklarını ve kendilerinin ondan daha hayırlı olduklarını iddia ettiklerini ve "Biz Resûlullah'ın amcası kızları ve zevceleriyiz" dediklerini öğrendi. Bunun üzerine Hazreti Peygamber (sav) O'na; "Sen de; siz benden nasıl daha hayırlı olursunuz? Babam Harun, amcam Musa, eşim Muhammed aleyhimü's-salâtü ve's-selâmdır; cevabını verseydin ya!" buyurdu.

Safiyye (r.anhâ) çok yumuşak tabiatlı, dirayetli ve faziletli bir hanım idi. Cariyesi bir gün Hz. Ömer'e geldi ve Hz. Safiyye'nin Yahudi telakkilerine bağlı kalarak cumartesi gününe saygı ve sevgi beslediğinden ve yahudileri sık sık ziyarette bulunduğundan şikâyette bulunmuştu.

Hz. Ömer kendisine bunun sebebini sorunca şu cevâbı aldı: "Cumartesi gününe (sevgi beslediğime) gelince, Allah bana cumartesi gününün yerine cuma gününü verdiği günden beri asla cumartesi gününe karşı özel bir sevgi beslemedim. Yahudileri ziyaretime gelince, gerçekten onlar benim akrabalarımdır. Onları ziyaret etmek İslam dininin bana yüklemiş olduğu bir görevdir." Sonra cariyesine, "Bu iftirayı sana yaptıran nedir?" diye sordu. Câriye: "Şeytandır" deyince; "Haydi git artık şu andan itibaren hürsün" diyerek onu bağışladı ve doğru söylediğinden dolayı mükâfatlandırdı.

Hz. Muaviye'nin hilâfeti döneminde hicretin 50. yılında vefat etti. (Ebu Davud 2054 nolu hadis tercümesi)

25 Mart 2024 Pazartesi

Bu kadını bana bağışla

 

O'nun gayesi İslamdı

İslam’dan rahatsız olanlar ellerine geçen her fırsatı değerlendirirler. Bir çok olayı da çarpıtarak kötü göstererek insanları İslam’dan uzaklaştırmaya çalışırlar. Metotlarından birisi de ayette veya hadiste buldukları, çarpıtmaya elverişli gördükleri cımbızla çeker gibi alırlar, başını ya da sonunu görmeden, göstermeden, kendi yorumlarını de ekleyerek piyasaya sunarlar. İşte bunlardan birisi de aşağıdaki hadis-i şeriftir:

Seleme İbnu'1-Ekva' (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Fezâre kabilesiyle savaştık. Başımızda, Ebû Bekir vardı. Resulullah (s.a.v.) onu, bizim üzerimize komutan tayin etmişti. Su ile aramızda bir saat kadar mesafe kalınca, Ebû Bekr, bize emrederek sabaha karşı mola verdik. Sonra süvarileri baskın için ayırdı. Bunlar hücum ederek suyun başına vardılar. Suyun başında öldüren öldürdü ve esir alan da esir aldı. Bu arada ben, içlerinde kadınlar ve çocuklar bulunan bir insan topluluğunu gördüm. Bunların benden önce dağa varacaklarından endişe ederek onlarla dağın arasına bir ok attım. Oku görünce durdular. Ben bunları sürerek Ebû Bekr'e getirdim.

İçlerinde üzerinde deriden bir yaygı (elbise) bulunan Fezare (kabilesin)den bir kadın vardı. Yanında da bir kızı vardı ki arabın en güzel(ler)indendi. Ebu Bekir de bana o kadının kızını nefel (fazladan) olarak verdi. Bunun üzerine Medine'ye geldim. Derken Rasûlullah (s.a.v.) bana rastladı ve; "Ey Seleme! Bu kadını bana bağışla” dedi. Ben de; “Vallahi (o) benim hoşuma gitti. Ve daha elbisesini bile açmadım” dedim. Sükût etti.

Ertesi gün olunca Rasûlullah (s.a.v.) çarşıda (yine) bana rastladı ve; "Ey Seleme! Bu kadını bana bağışla" dedi. Ben de; “Vallahi (o) benim hoşuma gitti. Ve daha elbisesini bile açmadım dedim” Sükût etti, bir şey söylemedi.

Ertesi gün olunca Rasûlullah (s.a) çarşıda (yine) bana rastladı ve;

"Ey Seleme! Baban Allah'a emanet. Yani: “Ey Seleme! Senin gibi bir erkek evladı olduğu için babanın mükâfatını Allah versin. (Bu) kadını bana bağışla." dedi. Ben de;

Ey Allah'ın rasûlü ben henüz onun elbisesini bile açmadım ama o senin olsun, dedim.

İşte burası hadisin püf noktasıdır. Gayrimüslimler hadisi buradan kesip alarak: işte Muhammed! Adamın karısını isteyi isteyi elinden aldı… derler. Sayın okuyucularım da içlerinden: “Bu gerçekten de uygun düşmedi, yakışmadı…” diye düşünebilirler. Oysa madalyonun öbür tarafı hiç de öyle değil. Hadis-i şerifin devamına bakalım:

Bunun üzerine Hazreti Peygamber (sav) o kızı Mekkelilere gönderdi. Mekkelilerin elinde (Müslüman) esirler vardı. O esirleri de (Mekkelilerden) bu kadına karşılık olarak alıp kurtardı.

Demek ki Peygamber (sav)in yaptığı her şeyde bir hikmet, Müslümanlara bir hizmet vardır.

(Müslim Cihad 14, Ebu Davud Cihad/13

Hadisten çıkarılan bazı Hükümler

1. Askere nefel (yani harbe teşvik etmek için bahşiş) vermek caizdir.

2. Cinsi münâsebeti kinayeli sözlerle anlatmak müstehabdır.

3. Müslüman erkekleri kurtarmak için kâfir kadınları fidye olarak vermek caizdir.

4. Kumandanın, askerinden bazı ganimet hisselerini isteyerek, onları bir Müslümanı kurtarmak için fidye vermesi veya daha başka amme menfaatlerinde kullanması caizdir. Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bunu Huneyn savaşında da yapmıştır.