10 Mayıs 2024 Cuma

Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günâh olarak yeter.

 

Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günâh olarak yeter.

İslam dininde helâlları ve haramları, günahları ve sevapları, sevapların içinde de hangisinin daha çok sevap olduğunu Ayetler ve hadisler belirler. Bazı kimselerin kafadan atarak: şu helaldir, şu haramdır” diye söyledikleri şeyler Allah’a yalan iftiradan başka bir şey değildir.

Bu konuyu aşağıdaki hadis-i şerif ve yorumu çok güzel açıklamaktadır:

Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:

"Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günâh olarak yeter."

Açıklama

Peygamber (s.a.v.), "bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasından fazla malı olmadığı halde ecre nail olmak için malını tasadduk eder, sadaka olarak fakirlere dağıtır ve bu yüzden onları (çoluk çocuğunu) ihmal ederse, sevap değil günah kazanır" demek istemiştir. Hadis-i şerifi şöyle anlamak da mümkündür: Kişinin bakmak zorunda olduğu kimselere nafakalarını vermeyip onların zayi olmalarına sebeb olması ona günah olarak kâfidir. Müslim'in başka bir tarikla tahrîc ettiği şu hadis de bu mânâyı te'yid etmektedir: Hayseme b. Abdurrahman şöyle dedi:

Biz Abdullah b. Amr ile oturuyorduk. Onun hazinedarı geldi ve (yanımıza) girdi.

Abdullah b. Amr hazinedarına: Kölelere nafakalarını verdim mi?" dedi. O da: Hayır (vermedim), dedi. Abdullah b. Amr: Git onlara (nafakalarını) ver. Resûlullah (s.a.v.): "Kişiye, sahip olduğu kimselere nafakasını vermemesi günah olarak yeter" buyurmuştur, dedi.

Bu hadis-i şerif, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasını tasadduk etmekten sakındırmakta ve böyle yapanların günahının büyüklüğüne işaret etmektedir. (Ebu Davud Zekat 1692)

Çoluk çocuğunun ihtiyacı olan şeyleri kesip, sevap olsun diye sadaka olarak veren kimse sevap yerine günah kazanıyorsa, bu paraları sigaraya verenlerin durumunun ne olacağını sigara tiryakilerinin vicdanlarına havale ediyorum.

Borçlanma konusunda titizlik göstermek

 

 

Borç konusunda titizlik göstermek 

Önce hadis-i şerife, sonra da açıklamasına bakalım:

Semüre (b. Cündüb) r.a şöyle demiştir:

Resûlullah (s.a.v.) bize hitab edip:

"Filan oğullarından burada kimse var mı?" diye sordu. Kimse cevap vermedi. Sonra tekrar;

"Filan oğulllarından burada kimse var mı?" dedi. Yine kimse cevap vermedi.

Resûlullah (s.a) üçüncü defa tekrar;

"Filan oğullarından burada kimse var mı?" buyurdu. Bu sefer bir adam kalkıp: Ben varım ya Resulallah! dedi. Hz. Peygamber:

"Önceki iki seferde niçin cevap vermedin? Şüphesiz ben sizin için sadece hayır anarım. Arkadaşınız, borcuna mukabil hapsedildi (cennete sokulmadı)" buyurdu.

(Semüre der ki:)

O adamı, arkadaşının bütün borçlarını öderken gördüm. Öyle ki, artık ondan bir şey isteyen hiç kimse kalmadı. (Ebu Davud Büyû’ 9, h.no: 3341, Nesâî Büyû’ 98)

Açıklama

Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahâbîler, bir cenazeyi defnetmek için gitmişlerdi.

Rasûlullah (s.a.v.) cemaate bir konuşma yapıp, falan sülâleden kimsenin olup olmadığını sordu. Kimsenin cevap vermemesi üzerine sorusunu üç defa tekrarladı. Nihayet bir adam kalkıp kendisinin o sülâleden olduğunu söyledi. Rasûlullah, ölen zâtın borçları yüzünden hapsedildiğini, cennete bırakılmadığını söyleyip onun borçlarının ödenmesini istedi. Adam da, cemaata sorarak, ölünün kime borcu varsa hiç bırakmadan hepsini ödedi.

Hadis-i şerif; insanlara olan borcun ne derece önemli olduğunu, ödenmeyen kul haklarının kişinin cennete girmesine mani olacağını göstermektedir. Bu konuda gelecek olan hadisler, konunun önemine daha çok açıklık getireceklerdir.

Allah (c.c), şirkten başka bütün günahları tevbe ile affettiği halde; kul borcunun affını, alacaklının affetmesine bağlamıştır. İleride gelecek olan hadiste belirtildiği üzere, zenginin, borcunu vermeyip savsaklaması zulümdür.

Borcunu ödemeyi istediği halde, imkânsızlığından dolayı ödeyemeyene, mühlet vermek alacaklılar için farzdır. Bakara sûresinin 280. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: "Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar, ona mühlet verin. Bilmiş olasınız ki, borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır."

Âlimler bu âyetle istidlal ederek, darda olan borçlu için mühlet vermenin farz, borcu tamamen bağışlamasının da müstehap olduğuna hükmetmişlerdir.

Aslında farzın nafileden daha üstün olduğu, ancak bir kaç şeyin bundan müstesna tutulduğu kaydedilir ve; darda kalanın borcunu bağışlamak mendûb, sevab olduğu halde, bunun vacib olan mühlet vermekten daha üstün olduğu ifade edilir.

Bir hadiste de Hz. Peygamber (s.a); "Darda kalan borçluya mühlet verene, her gün için sadaka sevabı vardır." buyurmaktadır.

Yine Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Her kimi, Allah'ın kendisini kıyamet gününün kederlerinden, sıkıntılarından kurtarması sevindirirse, darda olana mühlet versin ya da tamamen terketsin, alacağını bağışlayıversin"

Bazı Hükümler

1. İnsanlar, başkalarına olan borçlarını ödemede titizlik göstermelidirler.

2. Başkasına borçlu olarak ölen kişinin borcu onun cennete girmesine engel olur.

3. Ölen birisinin borcunun bir başkası tarafından ödenmesi caizdir.

7 Mayıs 2024 Salı

İyiliğin karşılığı bu mudur?

 

İyiliğin karşılığı bu mudur?

Adbâ; Hz. Peygamber'in devesinin adıdır. Son derece cins, süratli bir deve idi.

Bu deve önceleri Benî Akıl kabilesinden birisine aitti. Sonra Hz. Peygamber ona ganimet olarak sahip oldu.

Bir ara müşrikler, Medinelilerin otlaktaki hayvanlarına baskın yaptılar ve Adbâ'yı da götürdüler. Onu götürdüklerinde Müslümanlardan bir kadını da esir etmişlerdi. Esir edilen bu kadın, Ebû Zerr'in karısıdır.

Müşrikler geceleyin develerini avlularında çöktürürlerdi. Bir gece hepsi uyudular, kadın kalktı. Elini hangi deveye dokundursa, deve böğürüyordu. Nihayet Adbâ'nın yanıma geldi. O itaatkâr, binilmeye alışık bir devenin yanına gelmişti. Hemen ona bindi, sonra; eğer Allah kendisini kurtarırsa onu mutlaka boğazlamayı adadı.

Kadın Medine'ye gelince, devenin Hz. Peygamber'in devesi olduğu anlaşıldı ve

Resûlullah bundan haberdar edildi. Bunun üzerine Resûlullah haber saldı, kadın getirildi. Kendisine kadının adağı bildirildi.

Efendimiz:

"Ona ne de kötü ceza vermişsin -veya ona ne de kötü ceza vermiş; eğer Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa onu mutlaka boğazlayacakmış!

Allah'a isyan konusundaki ve insanoğlunun sahibi olmadığı şeydeki nezre vefa olmaz" buyurdu.

Hadis-i şerifin son kısmından iki hüküm çıkmaktadır:

1. Bir kimse, günah olan bir şeyi yapmak için adakta bulunursa adağının gereğini yerine getirmez.

2. Sahibi olmadığı bir şeyi sadaka olarak vermeyi veya böyle bir hayvanı kurban etmeyi adayan kişi bu adağını yerine getirmez.