Adına Türkçemizde mezar dediğimiz yerin diğer adı kabirdir. Kabir denen yer dünya ile ahiret arasında bir menzildir. Yani bir yolcunun bir dinlenme tesisinde biraz istirahat edip sonra yoluna devam ettiği gibi. Ancak orası bu dünya gözü ile gördüğümüz gibi sadece iki metrelik bir çukur değildir. Bizi bu dünyaya getiren, buradan da kabire gönderen, oradan da mahşer yerine sevk edecek olan Yüce Rabbimizin sevgili peygamberi kabiri şöyle anlatıyor:
“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur” (Tirmizî, Kıyâmet 26)
Hazreti Osman (r.a.)ın kölesi Hani şöyle anlatıyor: Hazreti Osman bir kabrin başında dikildi ve gözyaşlarıyla sakalı ıslanana kadar ağladı. Ona denildi ki: Cennet veya cehennemden bahsedilince ağlamıyorsun da bu kabrin başında niye ağlıyorsun? Dedi ki: Resululluh (Sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kabir, ahiret menzillerinin ilkidir. Burada kurtulan kişinin bundan sonrası daha kolay olur. Burada kurtulamayanın, bundan sonrası daha şiddetli olur. Vallahi kabirden daha korkunç bir manzara görmedim. (Müsned-i Ahmed 1/63)
Nasıl olsa erinde geçinde oraya gideceğiz. En çok sevdiklerimiz, oğlumuz, kızımız, eşimiz ve dostlarımız bizi orada yalınız bırakıp, bizim öldüğümüzü pek de önemsemeyerek geri dönüp gidiyorlar. Ve kişi orada amelleri ile, yaptıkları ile başbaşa kalıyor.
Öyleyse oraya vardığımızda kendimizi cennet bahçesinde bulmamız için hayatımızı islam çerçevesinin içinde geçirelim; Allah’ın emirlerien sımsıkı sarılalım, haramlara, günahlara dalmayalım. Çünkü son pişmanlık fayda vermez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder