30 Mart 2023 Perşembe

Ümeyye b. Halef ve öldürülüşü

 

Hz. Peygamber’in en azılı düşmanlarından biridir. Mekke’nin ileri gelenlerinden idi. kölesi Bilâl-i Habeşî’yi İslâm’ı kabul ettiği için kızgın güneş altında yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsünün üzerine koydurur, İslâmiyet’ten vazgeçerek Lât ve Uzzâ’ya tapmaya zorlardı. İşkence gören müslümanların simgesi haline gelen Bilâl acılar içinde kıvranırken, “ ahad, Ahad -Allah birdir, Allah birdir” demekten geri durmamıştı.

Hazreti Peygamber (sav)in Medine’ye hicretinden sonra da Ümeyye’nin Hazreti Peygamber (sav)e ve İslam’a düşmanlığı devam etmiştir.

Bundan sonrası hakkında Buhari şöyle rivayet ediyor:

Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Sa'd ibn Muâz umre yapmak için Mekke'ye gitmişti. Abdullah dedi ki: Mek­ke'ye vardığında Ümeyye ibn Halefin evine konuk olmuştu. Ümeyye de (ticâret) için Şam'a gittiğinde Medine'ye uğrar, Sa'd ibn Muâz'a konuk olurdu. (İkisi arasında bir dost­luk vardı.) Ümeyye, Sa'd'a:

— Biraz bekle! Gündüz yarı olduğu ve insanlar kuşluk uykusu­na daldığı zaman git Ka'be'yi tavaf et, dedi.

Sa'd bu suretle hareket edip vaktinde tavafa başladı. (Ümeyye, Sa'd'la beraber bulunduğu) bu sırada Ebû Cehl çıkageldi ve:

  Kâbe’yi tavaf eden şu adam kimdir? diye sordu. Sa'd da:

  Ben Sa'd ibn Muâz'ım, dedi. Ebû Cehl:

— Ey Sa'd, sen Kâbe’yi emniyetle tavaf ediyorsun. Hâlbuki siz (Medîneliler) Muhammed'le sahâbîlerini sığındırıyorsunuz (onlara yar­dım ediyorsunuz)! dedi.

Sa'd:

— Evet öyledir, diye Ebû Cehl'i karşıladı ve aralarında bir çe­kişme ve husûmet başladı. Bunun üzerine Umeyye, Sa'd'a:

— Ebû'l-Hakem'e (Ebû Cehl'e) karşı sesini yükseltme! Çünkü o, Mekke vâdîsi halkının seyyididir, dedi.

Sa'd-ibn Muâz, Ebû Cehl'e hitâb ederek:

— Eğer sen beni Ka'be'yi tavaf etmekten men' edersen, vallahi ben de sana (daha ağırım yapar, Medine'deki) Şâm ticâret yolunu ke­serim! diye haykırdı.

Bu sırada Ümeyye, Sa'd'a:

  Sesini yükseltme, demeye ve Sa'd'ı tutmaya başladı. Bunun üzerine Sa'd, Ümeyye‘ye öfkelenerek:

— Sen de (Ebû Cehl'i koruyarak) beni tutma, bırak! Ben Muhammed'den işittim ki, kendisi seni öldüreceğini söylüyordu, dedi.

Ümeyye:

  Beni mi? diye sordu. Sa'd:

— Evet seni, dedi. Bunun üzerine Ümeyye:

— Vallahi Muhammed bir şey söylediği zaman yalan konuşmaz, dedi de (korku ve heyecan içinde) dönüp karısının yanına gitti. Ve:

— (Yâ Ümme Safvân!) Yesribli kardeşimin bana ne dediğini bi­lir misin? diye yanıktı.

Karısı:

— Ne söyledi? diye sordu. Ümeyye:

— (Yesribli kardeşim) Sa'd: Muhammed'in Ümeyye'yi ben öl­düreceğim dediğim işittim diyor, diye cevâb verdi.

Ümmü Safvân:

— Allah'a yemin ederim ki, Muhammed yalan söylemez! diye Sa'd'ın haberini teyîd etti.

(Bir müddet sonra Bedir günü gelince) Mekkelileri bir nidâcı ça­ğırıp onlar da Bedir'e çıktıkları zaman, karısı Ümmü Safvân, kocası Ümeyye'ye:

— Yesribli dostun Sa'd'ın vaktiyle sana söylediği sözü hatırla­maz mısın? dedi.

Ümeyye de:

— (Vallahi Mekke'den çıkmam! diye) Kureyş ile Bedir'e çıkma­mak istedi. Fakat Ebû Cehl, Ümeyye’ye:

— Sen Mekke vadisinin eşrafındansın, sen savaşa girme sadece bizimle bir iki gün olsun sefere katılıp yürü, deyip kandırdı

Ümeyye de onlarla iki gün yürüdü. Bedir savaşı sonrası Müslümanların zaferi ile neticelenince Ümeyye, eski dostu Sa’d ibn Muaz’dan kendisini esir almasını, dolayısıyla ileride fidye vererek kurtulmasını istedi. Tam bu sırada, Mekke’de iken kızgın kumların üzerinde işkence çektirdiği Bilal-i Habeşi onu gördü ve olanca gücüyle  ´Ey Allah´ın Ensarı! İşte, küfrün başı Ümeyye b. Halef! O kurtulursa, ben kurtulmam’ diyerek bağırmaya başladı. Bunun üzerine sahabeler Ümeyye’nin etrafını kuşattılar ve kılıç darbeleriyle işini bitirdiler.(Buhari Menakıb/25) Bazı kaynaklarda onu Muâz İbn Afra, Hâricetu'bnu Zeyd ve Habîb ibn İsaf öl­dürdüler, denmektedir.

İşte Peygamber'in ilk gazvesinin Ümeyye'nin ölümüne vesîle olacağını vukû'undan evvel haber vermesi, Hazreti Peygamber (sav)in mucizelerinden biridir.

 

Abdullah b. Selam’ın Müslüman oluşu

Yahudi âlimi iken daha sonra Müslüman olan meşhur sahâbî.

Hz. Abdullah, Asr-ı Saadet’te ilim ve takvaları ile şöhret bulmuş ve İslam tarihinde “Abâdile-i Seb’a” olarak bilinen yedi Abdullah’tan biridir.

Kuba’dan gelirken Re­sû­lul­lah Efendimizi görünce kendisini tutamayarak “Vallahi bu simada ya­lan olmaz!” diye haykırır.

Re­sû­lul­lah Efendimiz kendisine, “Sen Abdullah bin Selâm mısın?” diye sorar. Abdullah “Evet.” deyince, Re­sû­lul­lah Efendimiz: “Yaklaş.” buyurur. Ve şunu sorar:

“Ey Abdullah, Allah için söyle. Tevrat’ta vasıflarıma rastladın mı?” Abdullah bu suale karşı başka bir sual ile cevap verir: “Allah’ın vasıflarını söyler misiniz?”

Re­sû­lul­lah (a.s.m.) biraz bekledikten sonra Cenâb-ı Hak İhlâs Sûresi’ni vahyeder: “De ki: ‘O Allah birdir. O, Allah’tır, Samed’dir; her şey O’na muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’na eş ve denk değildir.

Bu âyetleri duyan Abdullah bin Selâm, “Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve sen O’nun Resûlüsün” diyerek Müslüman olur.

Diğer bir rivayette Abdullah Rasûlullah'a geldi ve: Ben sana üç şey soracağım ki, bunların cevâblarını peygam­berden başkası bilmez, dedi: a. Kıyamet alâmetlerinin ilki nedir? b. Cennet ahâlîsinin cennette yiyecekleri ilk yemek nedir? c. Çocuk hangi şeyden dolayı babasına benzer ve hangi sebeble anasının soyuna çe­ker? diye sordu.

Rasûlullah (S): "Bu meseleyi biraz önce Cibril bana haber vermişti" buyur­du.  

Enes dedi ki: Bunun üzerine Abdullah: Bu Cibrîl, melekler arasında Yahudi düşmanıdır, dedi.

Rasûlullah, soruların cevaplarına başlayarak?"

A. Kıyamet alâ­metlerinin birincisi bir ateştir ki, o insanları doğu tarafından batı ta­rafına sürecektir.

B. Cennet ahalisinin yiyeceği ilk yemek balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır,

C. Çocuğun (baba ve ana soylarına) benze­mesine gelince, erkek, kadına cinsî münasebette bulunduğu sırada er­keğin suyu kadınınkinin önüne geçerse çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer" buyurdu.

Bu cevaplar üzerine Abdullah ibn Selâm: Ben şehâdet ediyorum ki, Sen muhakkak Allah'ın Resulüsün, dedi.

Bundan sonra İbnu Selâm (devamla): Yâ Rasûlallah! Yahudiler insanı hayrete bırakacak surette ya­lan söyleyen, asılsız isnâd ve iftiralarda bulunan haksız bir millettir. Eğer Sen beni onlardan sormazdan önce benim müslümân olduğumu duyup öğrenirlerse, muhakkak onlar Senin yanında bana (akla gel­medik) iftiralarda bulunurlar (Onun için evvelâ Sen beni onlardan sor), dedi.

Bunun akabinde Rasûlullah'ın huzuruna bir Yahudi zümresi gel­di. Abdullah da evde bir yere girip çekiliverdi. Şimdi Rasûlullah, Yahudilere:

  "Abdullah ibn Selâm sizin içinizde hangi derecededir, nasıl adamdır?" diye sordu.

Yahudiler: O bizim en âlimimizdir ve en âlimimizin oğludur. Ve yine Ab­dullah bizim en hayırlımızdır ve en hayırlı bir simamızın oğludur! dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Abdullah müslümân olduysa ne dersiniz (Siz de müslümân olur musunuz)?" diye sordu.

Yahudiler:

  Böyle şeyden Allah onu korusun! diye karşıladılar. Bunun üzerine Abdullah, Yahudilere gizlendiği yerden çıktı ve:

— Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden rasûlullah( =Ben şahitlik ederim ki Allah birdir, ondan başka ilah (tanrı) yoktur ve yine şehadet ederim ki, Muhammed onun kulu ve resulüdür (elçisidir) dedi.

Bu defa da Yahûdîler: O bizim en şerlimizdir, şerlimizin oğludur, demeye başladılar ve İbn Selâm(ın nâmûsu, nesebi ve şerefi) hakkında türlü iftiralarda bulundular.(Buhari Enbiya/1)

Rasûlullah'ın erkek ve kadının suyu diye ta'bîr ettiği şeyi bugü­nün ilmi erkek sperması ve kadın yumurtacığındaki hücre çekirdeğinde harikulade bir nizâm ve kaabiliyetlerle techîz edilmiş ve sayıları 46 olan kromozomlarla ifâde ediyor. Çocuğun baba ve ana tarafına çekmesini fizik ve rûh yapısının en ince taraflarına varıncaya kadar bu iki yöne benzemesini bugün ilim, işte o kromo­zomlardan çocuğun teşekkülünde rol oynayan X ve Y genlerinin galebesi ile açık­lıyor. Peygamber'in anlatışı ile bugünkü ilmin anlatışı arasında gerçekte hiç fark yoktur.

 

23 Mart 2023 Perşembe

Ramazan ve oruç

 

Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki bizleri böyle mübarek bir Ramazan’a daha kavuşturdu. Cenab-ı Allah’ın rahmetinin, kulları üzerine okyanuslar gibi dalga dalga geldiği, milyonlarca günahkârın bu rahmet sayesinde affa ve mağfirete nail olduğu mübarek ve bereketli bir aya. Bu aya değer kazandıran en önemli üç şey vardır.

 A) İnsanları küfrün karanlığından iman nuruna, aydınlığına çıkaran Kur’an-ı Kerîm’in bu ayda indirilmeye başlaması.

B) Bir gecelik ibadetin, bin ay ibadetten daha hayırlı olduğu Kadir gecesinin bu ayın içinde bulunması.

C) İslam’ın beş şartından biri olan ve günahları silip süpüren orucun bu ayda farz kılınmış olması.

Oruç İslâm'ın beş şartından biridir. Allah'ın Kesin emridir. Farzıyyeti kitap ve sünnet ile sabittir. İnkâr eden kâfir olur.  Bu konuda Allahü Teâlâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, günahlardan korunasınız diye, belirli günlerde oruç tutmak size de farz kılındı.” “O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz” (Bakara:183-185)

* Enes bin Malik (r.a.) der ki:

Hz. Peygambere soru sormaktan nehyedilmiştik. Bunun için, isterdik ki aklı başında bir bedevî gelsin de Hz. Peygambere bazı şeyler sorsun, biz de dinleyip öğrenelim. Bir ara bedevilerden bir adam geldi ve dedi ki:

- Y Muhammed! Senin elçin bize geldi ve senin, Allah'ın seni peygamber olarak gönderdiğini söylediğini, söyledi?

- Doğru söylemiştir, buyurdu.

- Peki, Göğü kim yarattı? dedi.

- Allah yarattı, buyurdu.

- Yeri kim yarattı? dedi.

- Allah, buyurdu.

- Dağları kim yerleştirdi ve üzerlerindekileri kim yarattı?

- Allah, buyurdu.

- Öyleyse, şu göğü yaratan, yeri yaratan ve dağları yerleştirip diken hakkı için ant veriyorum. Seni (Peygamber olarak) Allah mı gönderdi? diye sordu.

- Evet, buyurdu.

Senin gönderdiğin elçin bize, Bir gün ve bir gecemizde üzerimize beş (vakit) namaz kılmamız farz olduğunu, söyledi?

- Doğru söylemiştir, buyurdu.

- Seni gönderen adına and veriyorum, bunu Allah mı emretti?

- Evet, buyurdu.

- Senin elçin, Mallarımızın zekatı olduğunu söyledi?

- Doğru söylemiştir.

- Seni gönderen adına and veriyorum, bunu Allah mı emretti?

- Evet, buyurdu.

- Senin elçin, senede Ramazan ayında oruç tutmamız gerektiğini, söyledi?

- Doğru söylemiştir, buyurdu.

- Seni gönderen adına and veriyorum, bunu Allah mı emretti?

- Evet, buyurdu.

- Senin elçin, gücü yeten kimseye, Kâ'beyi hac yapmamızın gerektiğini söyledi?

- Doğru söylemiştir, buyurdu.

Ravî derki, adam geri döndü ve şöyle diyerek çekip gitti: "Seni hak ile gönderen zat'a yemin ederim ki, bunların üzerine hiç bir şey fazla da yapmam, bunları eksik de yapmam." Bunun üzerine Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurdu:

-Eğer doğru söyler, dediğini yaparsa, cennete girer. Diğer bir rivayette de: “Senin getirdiğin şeye iman ettim, inandım; ben de, benim arkamdaki kavmime elçiyim. Benim adım (Sa‘d b. Bekrin kardeşi) Dımam ibn-i Sa‘lebe’dir, dedi.(Müslim İman/10)

Oruç tutmanın fazileti ile ilgili hadisler:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Aziz ve celîl olan Allah "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim" buyurmuştur.

Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin.

Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.

Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır." (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163)

Allah Teâlâ buyurur ki: "Oruçlu kişi yemesini, içmesini, cinsî arzusunu benim rızâm için terkeder. Oruç, doğrudan doğruya benim rızâm için yapılan bir ibadettir. Her iyiliğin karşılığı on misli sevap olduğu halde, orucun mükâfatını  ben vereceğim." (Buhari Savm/3)

Müslim'in bir rivayeti de şöyledir:

"İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ, "Ama oruç başka. O benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır" buyurmuştur.

Oruçlu için iki sevinç  vardır: Biri, iftar ettiği zamanki sevinci; diğeri, Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Hiç kuşkunuz olmasın ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir".

"Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse  girmez." (Buhârî, Savm/4; Müslim, Sıyâm/166)

 "Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ,  bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar." (Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167-168)

"Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." (Buhârî, Îmân 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203)

"Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır." (Buhârî, Savm 5, Bed'ul-halk 11; Müslim, Sıyâm 1)

“İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Buhârî, Îmân 1, 2, Tefsîru sûre(2) 30; Müslim, Îmân 19)

 Beş esasın hadisimizdeki sayımı, farz oluş sırasına göre bir sayım değildir. Bu beş ibadet niteliklerine göre bir sıralamaya tâbi tutulmuştur. Şöyle ki; ibadetler ya fiilî ya da terkî niteliklidir. Fiilî olan yani bir iş olarak ortaya konan ibadetler de kelime-i şehâdet gibi lisânî, namaz gibi bedenî, zekât gibi malî, hac gibi hem malî hem bedenîdir. Yeme-içme ve cinsî ilişkiden vaz geçme esasına dayalı olan terkî ibadet ise oruçtur. İşte hadisimizde bu beş ibadet bu noktadan ve bu sıra ile sıralanmıştır.

 Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah yolunda çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından, ‘Ey Allah'ın (sevgili) kulu! Burada hayır ve bereket vardır’, diye çağırılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücahidler cihad kapısından, oruçlular reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından (cennete girmeye) davet edilirler."

 Ebû Bekir radıyallahu anh:

- Anam babam sana kurban olsun ey Allah'ın Resulü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyacı yoktur ama, bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır? dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- "Evet, vardır. Senin de o bahtiyârlardan olacağını ümit ederim" buyurdu. Buhârî, Savm 4, Cihâd 37, Bed'u'l-halk 9,

Aklı başında ve sıhhati yerinde olan bir Müslümanın oruç tutmaması düşünülebilir mi?