Günahlara Keffâret Olan Hastalıklar (1)
Bir hadis-i Kudsî’de mealen şöyle buyurulur: “Ey Kullarım! Siz gece gündüz hata işlersiniz. Ben ise bütün günahları bağışlarım; öyleyse bana tevbe ve istiğfar edin ki ben de sizi bağışlayayım.” Günahların bağışlanması iki şekilde olur. 1- Kulun, tevbe şartlarına uygun olarak yaptığı tövbe ile. 2-kulun başına gelen musibetlere sabretmesi sebebiyle. İşte aşağıdaki hadis bize ikinci şıktaki durumu müjdelemektedir:
3089... Amir er-Rami'den demiştir ki:
Ben memleketimizde idim. Birdenbire bizim için bayrakların ve sancakların dikilmiş olduğunu gördüm (ve) "Bu da nedir?" dedim. "Bu Rasûlullah (s.a.v.)'in sancağıdır" dediler. Bunun üzerine (Rasûlullah'ın) yanına vardım. Bir ağacın altında kendisi için serilen bir elbisenin üzerinde oturuyordu. Sahabileri etrafına toplanmışlardı. Ben de onlar(ın arasın)a oturdum. Rasûlullah (s.a) hastalıklardan bahsediyordu. Bu sırada...
"Bir mü'mine hastalık isabet eder, sonra Allah bu mü'mini o hastalıktan kurtarırsa o, hastalık, bu mü'minin günahlarına keffaret, ileride (başına) gelecek işler hakkında ona bir öğüt olur. (Fakat) bir münafık hastalanır da sonra iyileşecek olursa, tıpkı sahiplerinin bağlayıp da sonra salıverdiği bir deve gibi olur. Kendisini niçin bağladıklarını da bilmez, niçin saldıklarını da bilmez." buyurdu. (Ebu Davud Cenaiz/1)
Açıklama
Rasûl-ü Zişan Efendimiz, sahabilerinin başına gelen hastalık ve musibetlerin hikmetinden şikâyette bulunmadan bunlara sabretmenin ahiretteki sevabından ve Allah'a ait küçük büyük bütün günahlara keffaret olacağından bahsederken, mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte, Allah'ın mü'min kullarına karşı çok merhametli olduğu, onu bu dünyadaki günahlarından temizlemek ve cennetine sokmak için, günahlarına keffaret olacak hastalık ve musibetlere maruz bıraktığı ifade edilmektedir.
Kâmil mü'minler, bunu bildikleri için Allah'tan gelen tüm musibetleri rıza ile karşılarlar ve bu sayede varsa günahları affedilir, yoksa cennetteki makamları yükselir.
Gafil mü'minler ise, bu hikmeti bilmedikleri için başlarına gelen musibetleri kullara şikâyet ederek bu sevaba ermekten mahrum kalırlar. Sahibi tarafından bir süre bağlandıktan sonra bırakılıverilen devenin hali ne ise, hastalıklar ve musibetler, karşısında kâfirlerin hali de odur. Bu hususta duygusuzluk, basiretsizlik, şuursuzluk yönünden deve ile kâfir arasında bir fark yoktur. İkisi de başlarına gelen bu sıkıntıdan bir ibret dersi ve bir manâ çıkaramazlar. Sadece yiyecek ve içecek gibi dünya hazlarından mahrum kaldıklarına üzülürler.
Bu konuyu destekleyen hadislerden bazıları:
1.Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Mümin yeşil ekine benzer. Rüzgârla eğilir (fakat yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.” (Bir daha kalkamaz) (Buhârî, Tevhîd, 31)
2. "Aziz ve Celil olan Allah melaikelere emredip gidiniz, falanca kulumun üzerine belâ ve musibetleri dökünüz, der. Onlar da gidip o kulun üzerine bela ve musibetleri dökerler. Bunun üzerine o kul Allah'a şükretmeye başlar. Melekler Allah'a dönüp gördüklerini anlatırlar. "Haydin geri gidiniz. Ben o kulumun yalvarıp yakarmasından hoşlanıyorum" buyurur" (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/178)
3. “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.” (Buhârî, Merdâ1, 3; Müslim, Birr 49)
4. "İnsanlar içinde belası en çetin olanlar peygamberlerdir. Onlardan sonra da efdalden efdale teveccüh eder. Kişi dininin derecesine göre belâlanır. Artık dininde selabet (ve kuvvet) varsa belası çetinleşir. Dininde yufkalık (za'f) varsa o da dini mikdarınca ibtila görür. Bu suretle kula ait bela yeryüzünde üzerinde hiçbir günah kalmayarak yürüyeceği bir zamana kadar devam eder, gider." (İbn Mace Fiten/23 h. No:4023, Ebu davud H. No: 3089)