Zekât olarak hangi mallar alınır? (08 Nisan 24)
Halk arasında şöyle bir fetva vardır: Davar sahibi koyunlarının zekatını verirken ağılın kapısında duracak ve çıkanları sayacak; kırkıncıya hangisi denk gelirse onu zekat olarak verecekmiş!..
Acaba gerçekten dinimiz böyle mi emrediyor? Asla!
Aşağıdaki iki hadis bu konuda bize ışık tutmaktadır:
Hazreti Peygamber (sav)in sahabelerinden Muâz radıyallahu anh şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni (yönetici olarak Yemen’e) gönderdi ve şunları söyledi:
“Sen kitap ehli olan bir topluma gidiyorsun, Onları, Allah’dan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resûlü olduğuma şahitlik etmeye dâvet et. Eğer onlar, bu dâvete uyup itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine her bir gün ve gecede beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını bildir. Şayet buna da itaat ederlerse, Allah Teâlâ’nın, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere, kendilerine zekâtı mutlak surette farz kıldığını bildir. Buna da itaat edip uydukları takdirde, onların mallarının en gözde ve kıymetli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun bedduasını almaktan da son derece çekin, çünkü onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur.” Buhârî, Zekât 41, 63, Müslim, Îmân 29, 31)
İkinci hadiste ise geçmiş ümmetlerden bir kişinin yanlış uygulama sonucu Peygamberin lanetine uğradığı haber verilmektedir:
Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (s.a)'le birlikte Taif (seferin)e çıktığımızda bir kabre uğramıştık. (O zaman Hz. Peygamber): "Bu (Kabir) Ebû Rigal'in kabridir. Kendisi şu harem(i şerif)de idi. (Haremde iken harem) onu (üzerine gelecek belalardan) korurdu. (Harem'den) çıkınca (daha önce) kavmine isabet etmiş olan bela (Salih peygamberin kavmini helak eden azap) şu (gördüğünüz) yerde ona da isabet etti. Ve buraya gömüldü. Bu (kabrin ona ait oluşu)nun alameti kendisiyle birlikte buraya altından bir dalın da gömülmüş olmasıdır. Eğer siz burayı deşerseniz bu dalı onun yanında bulursunuz" buyurdu. Bunun üzerine halk kabre üşüştüler ve (o altın) dalı çıkardılar. (Bu Davud Harac/41)
Açıklama
Siyer kitaplarında açıklandığına göre, bu altın dalın ağırlığı bin dirhemi aşıyordu ki 3200 gram demektir.
Rivayete göre Ebû Rigal Semud kavminden olup Sakıf kabilesinin atası idi.
Hz. Salih (a.s) o'nu Mekke taraflarına zekât tahsildarı olarak göndermişti. Ebû Rigal yüz Koyunlu bir adamın yanına vardı. Ona "Beni, sana, Rasûlullah gönderdi" dedi.
Âdâm "Rasûlullah'ın elçisi hoş geldi, safa geldi. İstediğini al!" dedi.
Ebû Rigal, sütlü koyunlardan almak istedi.
Adamcağız: "Anasının ölümünden sonra sağ kalan şu çocuğun, sütleriyle beslendiği bu koyunları bırak da onların yerine on koyun al!" dedi. Ebû Rigal;
Hayır dedi. Adam Yirmi koyun al! dedi. Ebû Rigal -Hayır! dedi. Adam, Elli koyun al! dedi. Ebû Rigal Hayır! dedi. Adam Şu bir koyundan başka, koyunların hepsini al, Anasız kalan çocuk, o koyunun sütüyle beslenmektedir dedi. .
Ebû Rigal yine Hayır!" dedi.
Bunun üzerine, adamcağız "Eğer, sen, süt içmeyi seversen, ben de severim!" dedi. Hemen ok çantasındaki okları yere serdi. Sonra da "Ey Allah'ım sen şahid ol!" dedi.
Yayına bir ok yerleştirip Ebû Rigal'i öldürdü. Salih Peygamberin yanına giderek Ebû Rigal'in yaptıklarını haber verdi.
Salih Peygamber de ellerini kaldırıp "Ey Allah'ım! Ebû Rigal'e lanet et!" diyerek beddua etti. ([Köksal M.Asım, İslam Tarihi, XIII, 452-453.)
Hadis-i şerif, cahiliyye devirlerinden kalan ve içinde kıymetli mallar bulunan kabirleri açıp içindeki malları çıkarmanın caiz olduğuna delalet etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder