26 Mart 2022 Cumartesi

Uhud Harbi Gününde Cebrail ile Mikail'in savaşa katılmaları

Uhud Harbi Gününde Cebrail ile Mikail'in savaşa katılmaları

Yüce dinimiz İslam, ana kaynağını Kur’an-ı Kerimden ve hadis-i şeriflerden alır. Ne yazık ki cahil insanlar zaman zaman birçok şeyleri kutsallayarak İslam akidesine ters ve zıt şeylere inanmaktadırlar. Mesela bir savaştan sonra falan göldeki balıkların savaş gecesi savaşa katıldıkları, balıkların yaralandıkları, suyun kan rengine döndüğü; falan türbede yatan zatın gece savaşa gittiği gibi bir çok yanlış şeylere inanırlar. Ve ne yazık ki, bunları da nesilden nesile aktarırlar.

Gerçek olan ise kafirlerle yapılan savaşlarda bir çok defa meleklerin yardıma geldikleri ayetlerle, hadislerle hatta bazı Allah dostlarının müşahedesiyle sabittir. Bunlardan birkaç örnek verelim:

Bedir gazvesinde gelen melekler hakkında şöyle buyuruluyor:  

“Hani siz, Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, “Ben, size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim.” diyerek, isteğinize karşılık vermişti” (Enfal/9)

Uhud savaşı gününde de melekler savaşmışlardı:

لقَدْ رَأَيْتُ يَومَ أُحُدٍ عن يَمِينِ رَسولِ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عليه وَسَلَّمَ وَعَنْ يَسَارِهِ رَجُلَيْنِ عليهما ثِيَابٌ بيضٌ، يُقَاتِلَانِ عنْه كَأَشَدِّ القِتَالِ ما رَأَيْتُهُما قَبْلُ وَلَا بَعْدُ

Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Uhud savaşı günü Resulullah (s.a.v.)'in sağında ve solunda, üzerlerinde beyaz elbise bulunan iki adam gördüm. Kahraman erler gibi savaşıyorlardı. Bunları, daha önce ve daha sonra hiç görmedim. Yani Cebrail ile Mikail'i kast etmektedir.” (Buhârî, Meğâzî 18, Libas 24; Müslim Fezail 10-47)

Çanakkale savaşı gibi birçok savaşlarda meleklerin yardıma geldikleri ehli keşif tarafından nakledilmektedir.

Açıklama:

Meleklerin zaman zaman Müslümanların saflarında insan şeklinde savaştıkları, bunun sade Bedir’e has olmadığı, beyaz elbise giymenin faziletli olduğu, meleklerin görünmesinin sadece peygamberlere mahsus olmayıp, sahabelere ve evliyaya da ikram edildiği bu hadisten anlaşılmaktadır.

 

25 Mart 2022 Cuma

Bizi aldatan bizden değildir

 

Bizi aldatan bizden değildir

Çağımız insanlarının, hatta Allah’a ve ahirete imanı zayıf Müslümanların bir kısmının yapageldikleri büyük iki hatayı efendimiz bakın nasıl yorumluyor?

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bize silah çeken bizden değildir. Bize hile yapıp aldatan da bizden değildir."

Müslim'in bir başka rivâyetinde şöyle denilmektedir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya:

- "Ey zâhîreci! Bu ıslaklık nedir?" buyurdu. Adam:

- Ey Allah'ın Resûlü! Yağmur ıslattı, dedi. Resûl-i Ekrem:

- "İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir" buyurdu.

(Müslim, Îmân 164)

Açıklamalar

Her ne suretle olursa olsun hile yapmak ve insanları aldatmak kesinlikle yasaklanmıştır. Hadisimiz durumu hem prensip olarak ortaya koymakta hem de çokça rastlanan bir misal vermektedir.

Efendimiz'in "Bize silah çeken bizden değildir" yani bizim yolumuz, tavrımız ve inancımız üzere değildir buyurduktan sonra aynı üslub ile "Bizi aldatan da bizden değildir" buyurmuş olması son derece dikkat çekicidir. Müslümana silah çeken neticede onun canına kasdediyor ise, hile ve hud'a ile bir müslümanı aldatan da müslümanın malına kasdediyor demektir. Binaenaleyh bu iki fiil ancak müslüman olmayanların yapabileceği bir davranıştır. Çünkü müslümanın canı da malı da bir başka müslümana haramdır.

Ayıbı gizleyip göstermemek ve söylememek demek olan hilekârlığın bir şekli hadisin ikinci rivayetinde dikkatlerimize sunulmuştur. Toptan veya halkımızın ifadesiyle kabala yani göz kararı satılan, tartılmayan mallarda daha çok tesadüf edilen bir hile ile bizzat Hz. Peygamber karşılaşmış bulunmaktadır. Çuval veya ölçek işi buğday satan bir zahireciye satın almak veya teftiş için uğramış olan Resûl-i Ekrem Efendimiz, mübarek elini şöyle bir buğdayın içine daldırıveriyor. Bir de ne görsün, buğdayın iç kısmı ıslak. Bunun üzerine, satıcıyı sorguluyor ve aldığı "yağmur ıslatmıştı" cevabı karşısında da "İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!" diye yapılması gerekeni hatırlatıyor. Daha sonra işin kaidesini, "Kim bizi aldatırsa, bizden değildir" buyurmak suretiyle ortaya koyuyor.

Peygamber Efendimiz'in bu sahteci buğday tüccârını cezalandırdığına dair herhangi bir bilgi bize ulaşmış değildir. Efendimiz'in böyle davranması, muhtemelen ilk kez böyle bir durumla karşılaşmış olduğu için o kişiyi uyarmayı ve konuya ait genel kâideyi hatırlatmayı yeterli görmesindendir.

Malın kötüsünü altına veya tezgâhın arka kısmına koymak, süte su katmak, yüksek kaliteli mala düşük kalitelisini karıştırmak, para veya kıymetli kâğıtların sahtesini yapmak ve müşteriyi aldatacak her türlü sahtecilik, "Bizi aldatan bizden değildir" hadîs-i şerîfinin tehdidine muhataptır. Şimdilerde milletler arası sahtekârlıklar, büyük ihale yolsuzlukları göz önüne getirilirse, Efendimiz'in konuya gösterdiği hassasiyet ve getirdiği ağır tehdidin ne kadar yerinde ve haklı olduğu kolaylıkla anlaşılır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Müslümanı hile yaparak aldatmak, Müslümanın yapacağı bir iş değildir.

2. Müslümana silah çekmekle onu aldatmak arasında "tecâvüz" nokta-i nazarından herhangi bir fark yoktur.

3. Devlet başkanı zaman zaman çarşı pazarı denetlemeli ve denetletmelidir.

(Riyazüs-Salihîn tercemesi M. Yaşar Kandemir)

Afiyet ne demektir?

Afiyet ne demektir?

Bizler genel kültürümüz olarak yemek yiyen birine rastladığımızda, ya da yemek yiyen birisi bize “Buyurun, yemek yiyelim” dediğinde “Afiyet olsun” deriz. Oysa bu kelimenin anlamı o kadar küçücük değil, bilakis çok kapsamlıdır. Bunu aşağıdaki hadislerden öğreniyoruz:

Abbas İbni Abdülmuttalib radıyallahu anh şöyle diyor:

- Ya Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim.

- “Allah’tan âfiyet dileyin!” buyurdu.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra tekrar yanına geldim ve:

- Ya Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim.

- “Ey Abbas! Ey Resulullah’ın amcası! Allah’tan dünya ve ahirette âfiyet dileyin!” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 85)

Açıklamalar

Hz. Ebû Bekir’in haber verdiğine göre bir gün Resûl-i Ekrem minbere çıkmış, sonra ağlamaya başlamış ve ashabına, “Allah’tan af ve âfiyet dileyiniz; zira bir kimseye imandan sonra âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir” (Tirmizî, Daavât 106) buyurmuştu. Bir savaşta da ashabına “Düşmanla karşı karşıya gelmeyi istemeyin; Allah’tan âfiyet dileyin” (Buhari, Cihâd 112) diye tavsiye etmişti. Yine Resulullah Efendimiz ezanla kamet arasında yapılacak duayı Allah Teâlâ’nın reddetmeyeceğini söylediği zaman, sahâbîler o sırada nasıl dua etmek gerektiğini sormuşlar, o da “Dünya ve ahirette Allah’tan âfiyet dileyin” buyurmuştu (Tirmizî, Daavât 128).

Bu rivayetler ve daha başka hadisler dikkate alındığı zaman âfiyetin sadece dünya ile ilgili bir temenni değil aynı zamanda ahireti de kapsayan çok geniş manalı bir kelime olduğu görülmektedir. Âfiyet hem beden hem ruh sağlığını hem bütün sıkıntılardan kurtulmayı ifade ettiği gibi, dünyada ve ahirette insanın başına gelebilecek her fenalıktan kurtulma temennilerini de ihtiva etmektedir. Nebiy-yi Muhterem Efendimiz’in kendisinden ısrarla âfiyetten başka bir şey öğretmesini isteyen kimseye, “Şayet Allah Teâlâ sana dünyada ve ahirette âfiyet verirse, artık büsbütün kurtuldun demektir” (Tirmizî, Daavât 85) buyurması bunu açıkça göstermektedir. Bir başka hadis-i şeriflerinde: “Allâhümmağfir lî verhamnî ve âfinî verzuknî: Allahım, beni bağışla, bana merhamet et, bana afiyet ver ve bana hayırlı rızık ver, de. Bu sözler senin hem dünya hem de âhiret için istemen gereken şeyleri ihtiva eder.”   (Müslim, Zikir 36)

 “Her şeyin başı sağlık” sözü de bir anlamda bu hadislerin tercümesi gibidir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Âfiyet hem dünya hem ahiret saadetini ihtiva eden geniş kapsamlı bir kelimedir.

2. Dualarımızda Cenâb-ı Hak’tan kendimiz için âfiyet niyaz ettiğimiz gibi onu başkaları için de temenni etmeliyiz.