6 Mart 2022 Pazar

Mürtedin Hükmü

 

Mürtedin  Hükmü

İslam’dan çıkan kimseye Mürted denir. Bunların cezası daha ağırdır. Aşağıdaki olay buna açıklık getirmektedir:

 Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Ureyne kabilesinden bazı insanlar, Medine'ye Resulullah (s.a.v.)'in yanına gelmişlerdi. Fakat şehrin havası onlara iyi gelmeyip karın hastalığına yakalandılar. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.)'e gelip durumlarını ona anlattılar. Resulullah (s.a.v.), onlara: “İsterseniz zekat develerinin bulunduğu yere gidin de onların sütlerinden ve idrarlarından için” buyurdu. Onlar da bunu yaptılar, sonra da iyileştiler. İyileşince de çobanlara saldırıp onları öldürdüler ve İslam'dan dönüp mürted oldular. Üstelik giderlerken de yanlarında Resulullah (s.a.v.)'in develerini de sürüp götürdüler. Bu durum, Peygamber (s.a.v.)'e ulaştı. Peygamber (s.a.v.), onların peşlerinden bazı kimseler gönderdi. Bunun üzerine Ureyneliler, Peygamber (s.a.v.)'e getirildi. Peygamber (s.a.v.), müslümanlara savaş açmalarından dolayı onların ellerini ve ayaklarını kesti, çobanları öldürmelerine kısas olarak gözlerine mil çekildi ve onları ölünceye kadar Harre denilen yerde bıraktı.” (Buhârî, Zekât 68, Hudûd 1, Müslim Kasaame2, Ebu Dâvud, Hudûd 3, 4364; Tirmizî, Taharet 55)

Açıklama:

Ureyne kabilesinden yedi sekiz kişilik bir grup Medine'ye gelerek müslüman oldular. Ancak Medine'deki ikametleri esnasında, Medine'nin havası kendilerine ağır geldi ve hastalandılar. Renkleri soldu, zayıf ve bitap bir hale düştüler. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e müracaat ederek, şehri terk edip develerin yanına gitmek istediler. Resulullah (s.a.v.), onlara, develerin yanına gitmelerine izin verdi ve tedavi olmaları için, develerin idrar ve sütlerini içmelerini tavsiye etti. Develer, Küba civarında, Zü'1-Hader denilen yerde idi. Sayıları 15 kadar olan bu develer sağılıyordu. Bir kısmı zekat devesi, bir kısmı da Resulullah (s.a.v.)'in şahsi malı idi.

Adamlar develerin yanına gittiler, efendimizin tavsiyesi istikametinde develerin süt ve idrarlarından içtiler. Allah'ın izni ile tedavi oldular, şifa buldular. İyileşip kendilerine gelince, irtidat ettiler. Yani islam’dan çıkıp tekrar küfre döndüler ve develerden birisini kestiler. Çobanlardan birisi olan Yesâr'ın ellerini ve ayaklarını kestiler, gözlerine diken batırarak oydular ve güneşin ortasında ölüme terk ettiler. Geri kalan develeri de alıp götürdüler. Sağ kalan çoban, Medine'ye gelerek hadiseyi Resulullah (s.a.v.)'e haber verdi. Resulullah hemen peşlerinden yirmi kişilik bir süvari müfrezesi gönderdi. İçlerinde iz sürücüler de vardı. Başlarında Kürz b. Cabir el-Cihrî bulunan bir müfreze kısa zamanda suçluları yakalayıp Resulullah (s.a.v.)'e getirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.)'de onları kendi yaptıklarına uygun bir şekilde cezalandırdı. Ellerini ve ayaklarını kestirdi, gözlerine mil çektirdi ve Harre denilen yere güneşin altına attırdı. Sıcağın altında: “Su su!” diye bağırdıkları halde hiç kimse bunlara su vermedi. Böylece geberip gittiler.

İslam'dan dönen, develeri çalan ve çobanı işkence ederek öldüren Ureynelilere verilen bu ceza, bir çok âlime göre hadislerin tercümesi esnasında meali verilen, Maide suresinin 33. ayetinin inişine sebep olmuştur. İşaret edilen ayette, yüce Allah, Allah'a ve Resulüne karşı savaş açanlara verilecek cezayı beyan buyurmuştur:

- Allah ve resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, (ya) öldürmeleri veya asılmaları yahut çapraz olarak ellerinin ve ayaklarının kesilmesi ya da o yerden sürülmeleridir. Bu (cezalar) dünyada onlar için bir rezilliktir. Onlar için âhirette de büyük bir azap vardır.” (Maide/33)

(Öldürme cezası yalnız öldürene, asma cezası öldürmekle beraber yol kesip mal alan kimseye, el ve ayakları çapraz kesme cezası yalnız mal alana, sürgün cezası da bunlardan başka fesat çıkarana uygulanır.)

Konu ile ilgili fıkhı hükümlere geçmeden önce akla gelmesi muhtemel bir iki noktaya işaret etmek istiyoruz.

1- Rivayetlerden birisinde Resulullah (s.a.v.)'in, adamların el ve ayaklarını kestirdikten sonra damarlarını dağlamayıp, kanın akmasına göz yumduğuna işaret edilmektedir. Hırsızlık ve yol kesme gibi suçlara uygulanan el ve ayak kesme cezalarında, kanın durması için kesilen yer ateşle dağlanıp damar büzdürüldüğü halde acaba burada niçin yapılmamıştır?

Bu soruya şöyle cevap verilmiştir: Bu adamlar dinden çıktıkları için zaten Ölümü hak etmişlerdir. Dolayısıyla ölümlerini engelleyecek bir muamelede bulunmaya gerek yoktur.

2- Resûlullah (s.a.v.), bunlara; el ve ayaklarının kesmenin yanı sıra, gözlerini oymak, çöle terkedip su vermemek, çarmıha germek gibi çok katı cezalar vermiştir. Oysa müsle, İslam'da haramdır. Resûlullah, bu cezaları niçin vermiş olabilir?

Bu muhtemel soruyu da şöyle cevaplamak mümkündür:

Dolayısıyla efendimiz bu cezayı, kısas olarak vermiştir. Müslüman çobanın gözünü oydukları için kısas olarak Resûlullah'da onların gözlerini uydurmuştur.

Nevevî (ö. 676/1277)'ye göre ise, bu adamlar dinden dönüp çobanı öldürdükleri için, ne su istemeye ve ne de başka bir iyi muameleyi beklemeye hakları yoktur. Hatta yanında abdest alacak kadar su bulunan kişinin o suyu ölümden ya da şiddetli susuzluktan korkan bir mürtede verip de teyemmüm etmesi caiz değildir. Fakat suyu isteyen bir zımmi veya hayvan olursa vermek gerekir.


 [MH1]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder