30 Aralık 2019 Pazartesi

Gıybet ve hükmü nedir?


Bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz hatalardan, günahlardan birisi de gıybettir.  Yüce Mevla’mız Kur’an-ı Keriminde gıybetin (dedi-kodunun, bir kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle arkasından konuşmanın) çok çirkin bir şey olduğunu şöyle beyan ediyor:
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat/12)
 gıybetle ilgili olarak sevgili Peygamber (s.)imiz (sav) de şöyle buyuruyor:
- "Gıybet nedir, bilir misiniz?"
- Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber:
- "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu.
- Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye soruldu.
- "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin;  yoksa, o zaman  ona iftira ettin demektir," buyurdu. (Müslim, Birr 70, Ebû Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 23)
Açıklamalar
Hadisimiz büyük günahlardan olan gıybet ve iftiranın tarifini yapmaktadır. Bu rivayete göre Peygamber Efendimiz gıybetin ne olduğunu bilip bilmediklerini ashâb-ı kirâma   sormuştur. Hadisin Ebû Dâvûd ve Tirmizî'deki rivayetlerinde ise, gıybetin ne olduğu bir sahâbî tarafından Efendimiz'e sorulmuştur. Aslında  Resûl-i Ekrem Efendimiz, zaman zaman bazı konuları kendisi soru olarak sahâbîlere yöneltir, böylece onların dikkatlerini çeker, sonra da sorduğu sorunun cevabını yine kendisi verirdi. Bu, onun eğitim ve öğretim usullerinden biridir.
Sahâbe–i kirâm, Hz. Peygamber'in kendilerine yönelttiği sorulara daima "Allah ve Resûlü daya iyi bilir" diye cevap verirlerdi. Bu onların edebiydi. O konuda bilgileri olsa bile, işin daima bilemedikleri farklı bir yönünün olabileceğini, bu sebeple de cevabı Hz. Peygamber'den öğrenmek istediklerini belirtirlerdi. Burada da aynı usûlün uygulandığını görüyoruz.
Bir insanın arkasından konuşmak demek olan gıybeti Peygamber Efendimiz, "Din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" diye tarif etmektedir. Burada şu inceliğe dikkat etmek gerekmektedir. Efendimiz gıybeti tarif ederken, "Kardeşini hoş olmayan bir şeyle anmandır" demiyor, "Duyduğu zaman kardeşinin hoşlanmayacağı bir şey ile onu anmandır"  buyuruyor. Bu demektir ki, senin söylediğin kelime veya söz  aslında kötü olmayabilir, eğer kardeşin onun kendisi hakkında söylenmesinden hoşlanmıyorsa, sen onu gıybet etmiş, çekiştirmiş olursun. O halde gıybette, söylenen sözün kendisinden çok, hakkında o sözün söylendiği kişinin ondan hoşlanıp hoşlanmaması önem arzetmektedir.
"Din kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmak" genel bir ifâdedir. Bir kişinin bedeni, fizik yapısı, dini, dünyası, ahlâkı, malı, çocukları, anası-babası, eşi, hizmetçisi, evi, arabası, yürüyüşü, güler yüzlülüğü, asık suratlılığı, konuşması v.s. gibi onunla ilgili hususların sözlü veya yazılı olarak dile getirilmesi, rumuzla veya kaş-göz, el-kol hareketleriyle anlatılması, kısacası, bir başkasına bir müslümanın herhangi bir noksanını anlatmaya yeten her söz ve  hareket bu gıybet tarifi içine girer. Hatta bir kişinin bir eksiğini anlatmak maksadıyla, onun bulunmadığı bir ortamda, sözlü veya fiilî olarak taklidini yapmak da bu tarif içine girer yani gıybettir.
Sahâbîlerin, "Söylediğimiz şey o kardeşimizde varsa yine de gıybet etmiş olur muyuz?" anlamına gelen soruları, durumun çok daha kesin olarak açıklık kazanmasına vesile olmuştur. Efendimiz, "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin;  yoksa o zaman  ona iftira ettin demektir" buyurmak suretiyle  bir taraftan gıybeti tam olarak zihinlere yerleştirirken bir taraftan da  iftira ve bühtan kavramını  açıklamış, gıybet ve iftira farkını hiç unutulmayacak bir şekilde ortaya koymuştur.
Kabul etmek gerekir ki gıybet, yani bir insanı arkasından, onun bulunmadığı yerde, kendisinde  olan ve fakat duyduğu zaman  asla hoşlanmayacağı bir şeyle anmak ve çekiştirmek çok çirkin bir davranıştır. Böyle olmakla beraber ne yazık ki bu kötü huy, insanlar arasında çok da yaygındır. Nevevî, -pek haklı olarak- çok az insanın bu çirkinlikten yakasını kurtarabildiğini kaydetmektedir.
Allah Teâlâ'nın, ölü kardeşinin etini yemekle bir tuttuğu gıybet hastalığından uzak kalabilmek için, öncelikle diline hâkim bir Müslüman olmaya çalışmak gerekmektedir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Bir müslümanı, duyduğu zaman hoşlanmayacağı bir şeyle anmak gıybettir.
2. Gıybet haramdır.
3. Bir müslümanı onda olmayan bir vasıfla anmak ise, ona iftira etmek demektir. İftira da haramdır. (Prof. Dr. Yaşar Kandemir’de alıntı)

Yılbaşı Ve Müslümanlar !


Yılbaşının ne olduğunu biliyor musunuz? Yılbaşı kutlamakla ne kazanıyor, ne kaybediyoruz? Bu sorulara elbette herkes cevap verecektir. Sizden ricamız bu bilgilerinizle aşağıdaki araştırmayı karşılaştırmak olacaktır. Tercih ”BEN MÜSLÜMANIM” diyen sizlerin…
           YILBAŞI NEDİR? : Hz. İsa’nın doğumundan yaklaşık 350 yıl sonra ROMA’da ortaya çıktı. Bu dönemde Roma İmparatorluğunun her yerinde Güneşe tapılıyordu. Roma İmparatorluğu Güneşperetslik ile Hristiyanlığı birleştirerek Güneş Tanrısının doğum günü olan 25 Aralığı Hz. İsanın doğum günü olarak kabul etti.
          NEDEN 25 ARALIK? : 24 Aralığa kadar Güneş biraz daha erken batıp senenin en kısa günleri yaşanıyor. Batıda Güneşe tapanlar Tanrıları olan Güneş hergün biraz daha erken kendilerini terk edince buna üzülüyorlardı. 25 Aralıkta günler tekrar uzamaya başlayınca tanrıları kendileriyle kalmaya razı olmuş ve yeniden doğmuş anlamına geldiğinden mutluluklarını dans, coşku, içki, ışıklandırma, ağaçlarla yeşillendirme, hindi kesme gibi eğlencelerle kutlarlardı. İşte 25 Aralık – 1 Ocak arası bu sebeple eğlence günleri ve tatil olarak kabul edilmiştir. Hristiyanlar bu günlerde Domuz başı, Kaz kızartması ve Hindi yemeyi gelenek haline getirmişlerdir.

Tek Allah’a inanan Müslümanlar!
Temeli putperestliğe ve bozulmuş Hıristiyanlığa dayanan yılbaşı âdetini yerine getirirken yukarıdaki bilgileri ve Peygamberimizin aşağıdaki sözlerini karşılaştırarak yerinizi tespit ediniz.
“Kim bir topluma benzerse o da onlardan olur.” (Ebu Davud Libas / 5, Ahmed 2/50)
 Dostumuz kim? : “Ey iman edenler, Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz” (Mümtehine / 1. Ayet)
“Ey iman edenler, Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar onlardadır. Şüphesiz zalimler topluluğuna Allah yol göstermez…” (Maide Suresi: 51. Ayet)
“Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resulüdür, İman edenlerdir… (Maide /55. Ayet)
“Kişi sevdiği ile (dünyada ve ahirette) beraber olacaktır.” (Hadisi-i Şerif)
  

KARDEŞLER : Haksızlığın, adaletsizliğin ve zulmün kol gezdiği bir dünyada yaşıyoruz. Sırf Müslüman olduğu için Bosna Arakan’da insanlar öldürülüyor. Yılbaşı âdetinin sahibi Hıristiyanlar Arakanlı, doğu Türkistanlı çocukların derilerini yüzüyorlar. Müslümanların kafalarını patlatarak beyinlerini köpeklerine yediriyorlar. Diri diri çocukların gözlerini oyuyorlar. Çocukların ve kadınların namuslarını kirletiyorlar. Bebeklerin parmaklarını keserek kendilerine kolye yapıyorlar. Kadınları birbirine bağlayarak yakıyorlar. Camileri yakıyorlar. (İşte özendiğiniz batının sizin için düşündükleri). Diğer taraftan , Filistin’de, Suriye’de’ Irak’ta de ve diğer ülkelerdeki müslümanlar Birleşmiş Milletler denilen Hıristiyan topluluğunun gözetiminde vahşice katlediliyorlar. Her taraf kan kokuyor.
Bütün bunlar olurken, Türkiyeli Müslüman sen kimin yılbaşını kutlayacak ve ne için eğleneceksin? Bıçakla doğranan çocuklar için mi? Yoksa namusu çiğnenen Müslüman kız kardeşlerin için mi? Kendimize soralım. Ne için kutlayacağız yılbaşını?  Onlar bize uyuyor mu? Neden biz hep onlara uyacağız? Onlar bizim dini veya milli bayramlarımızı yahut diğer mübarek gün ve gecelerimizi biliyor ve kutluyorlar mı? Bizim hicri yılbaşımız olan Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye Hicret gününü yılbaşı olarak kutluyorlar mı? Gelin bu gece Allah’ı gazaplandırmayalım. Müslümanların kesildiği bir gecede siz de yılbaşı eğlencesi yaparken, piyango biletinden medet beklerken aniden bir deprem olsa, bu halinizle Allah’a ne cevap vereceksiniz?

Şu ibret tablosuna bir bakalım:
Yer Üsküdar. Hava kış hafif kar yağıyor. Kuruyemişçi önünde dehşet sıra var. Yılbaşını kutlayacaklar ya kimliklerinde Müslüman yazanlar. Derken bi araba çok lüks bi araba kodaman biri olduğu belli. En öne geçer herkesin önüne: “Bana şu kadar fındıkici, çekirdek ,fıstık ,falan ver” der. Tabi sıradakiler başlarlar bağırmaya hop hey noluyor geç sıraya zengin mencin anlamayız. Döner kalabalığa doğru "yahu benin adim corci ben hristiyanim. Senede bir gün bayramimiz var. bari bayramimizda bizi rahat birakin .Biiiiz ramazanda sizin pide sirasina giriyor muyuz." der. Tabii sıradaki insanlara büyük bir ders vermiştir. Ve çerez sırasını utanarak bir çoğu terk etmiştir.

Bir şeyler yapmak istiyorsanız geçmiş bir senenin muhasebesini yapınız. Kesinkes gideceğimiz ahiret için neler yaptığımızın ve hatalarımızın muhasebesini yapalım. Hoşça kalın.

Selman-ı Farisi Hazretleri


     Kendisi aslen İranlı İsfehanlıdır. Babası Mecusi (ateşe tapan) iken bu, orada Hıristiyan rahiplerle tanışmış, oradan kaçarak Şam'a gitmiş. Oradaki kötü bir piskopostan ders almış, onun ölümünden sonra orada Salih bir rahibe intisab etmiş, onun tavsiyesi üzerine o ölünce Musul'a gitmiş, oradaki Salih zat da ölürken Nusaybin'e git demiş. O Salih zat da ölürken Amuriyye (Anadolu'da Sivrihisar'a) gitmesini tavsiye etmiş. Oradaki zat da: Oğlum! Dünyada artık bizim mesleğimiz üzerine hiç kimseyi tanımıyorum ki ona git diyeyim. Lakin Hz. İbrahim'in dini üzerine gönderilecek peygamberin gelmesi çok yaklaşmıştır. O, arap toprağında zuhur edecek ve iki taşlık arasında bulunan bir yere (Medine’ye) hicret edecektir… çaresini bulabilirsen oraya git, demiş. O da bir kervana katılarak Medine'ye gelmiş ancak onu getirenler köle olarak onu bir yahudiye satmışlar.  Sonra Hz. Peygamber Kuba’ya geldiğinde gelip ona iman etmiş. Hazreti Peygamber (s.) Beytülmaldan 400 dirhem altın ve 300 ya da 500 hurma ağacı dikmek üzere kendini serbest bıraktırmış. Ebu Derda ile din kardeşi yapmıştı…
Selmân, Hendek Gazvesi’ne ve ondan sonraki bütün savaşlara katıldı. Bu gazve sırasında bir hendek kazılmasını teklif etmesi ve hendek kazmadaki başarısı dolayısıyla ensar ve muhacirler Selmân’ı kendilerinden sayma konusunda ihtilâfa düşünce Resûlullah, “Selmân bizden, Ehl-i beyt’tendir, bizim aile halkındandır” diyerek bu tartışmaya son vermiştir.  (İbn Sa‘d, IV, 83)
Resûl-i Ekrem’in bu sözüne dayanan Hz. Ömer halifeliği döneminde diğer Ehl-i beyt mensuplarına olduğu gibi ona da maaş bağladı; fakat Selmân bu parayı sadaka olarak dağıtıp hurma liflerinden ördüğü hasırları satmak suretiyle hayatını kazanma yolunu seçti.
Bir gün Hz. Selman-ı Farisi ile Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) arasında bir kırgınlık (tartışma) meydana gelmiş. Onlar bu halde iken, bir gün mecliste beraber otururlarken Sa'd (r.) birkaç kişiye nesebini sorduktan sonra Hz. Selman'a dönüp: "Sen de nesebini söyle" demiş. Selman da hemen: "Ben İslam'a girdikten sonra neseb falan aramam, lakin Selman bin İslam'ım" demiş. O mecliste bulunan Hz. Ömer'in Sa'd'a canı sıkılmış ve: "Bütün Kureyş bilir ki benim babam Hattab, zamanı cahiliyyette Kureyş'in en azizi idi. Böyle iken işte ben İbn-i İslam olan Selman'ın kardeşi Ömer İbn-i İslam'ım" demiş. Hz. Ömer devrinde İran fethedildikten sonra Medayin'e vali olarak tayin edilmiş ve orada vali iken Hicri 35 senesinde vefat etmiştir. Selman'ın 250 sene yaşadığında şek yoktur. (Tecrid-i Sarih tercemesi :3/18-24)
Selman hakkında bir hadis:
Hazreti Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Allah bana, dört kişiyi sevmemi ve kendisinin de onları sevdiğini haber verdi. Ya Rasûlallah! Onların isimlerini bize söyler misiniz? (Biz de onları sevelim). Buyurdular ki: Üç defa, Ali Onlardandır, dedikten sonra, Ebû Zer, Mikdat bin Esved ve Selman’dır. Allah bana bunları sevmemi emretti ve kendisinin de bunları sevdiğini bana haber verdi, buyurdu. (İbn-i Maceh Mukaddime 11 H.No: 149)
Hazreti Selman’ın rivayet etiği bir hadis-i şerif:
Resûlullah (sav)den işittim, o şöyle buyurdu: “Allah yolunda bir gün nöbet beklemek, geceleri kıyam ile geçen bir ay oruçtan daha hayırlıdır. Her kim de nöbette ölürse kabir fitnesinden (ağır sorgulamaktan) korunur ve ameli kıyamete kadar nemalanır, çoğalır. (Tirmizi: Fezailü’l-Cihad/26)
Allah şefaatine nail eylesin. Amin.