Abdest almanın göz sağlığı
bakımından müsbet (olumlu) neticelerini belirten Irak Millî Savunma ve Sağlık
Dairesi Müdürü Miralay (Albay) Dr. Şakir Faik, Hz. Peygamberimizin doğumu
münasebetiyle “Zikrâ Mevlid’ir-Rasûl” adlı dergisinde bir makalesinde şöyle
diyor: “Irak Mülkî hastanesi göz tabipliği muavinliğine (yardımcılığına)
atanmıştım. Müracaat eden hastalar arasında birçoklarının Trahoma yakalanmış
olduklarını görünce hayret ettim. Çünkü yüzde yetmişi trahomlu idi. (Trahom bir
çeşit göz hastalığıdır ki büyük ölçüde gözleri kör eder.)
Bu arada Âzâmiye’de bir ilk
okul öğrencilerinin göz sağlığı durumlarını teftiş ettim. Öğrencilerden yüzde
doksanının trahomlu bulunduklarını esefle (üzüntü ile) gördüm. Bu sahada üç
sene meşgul olduktan sonra ihtisasımı yapmak üzere Avrupa’ya gitmeyi
kararlaştırdım. Hocam Dr. G. Spenser’in teşviki ve tavsiyesi ile İngiltere’yi
tercih ettim. Profesörün, müstemlekeler vekiline (bakanına) yazmış olduğu
tavsiye mektubunu alarak Londra’ya geldim. Vekilin arzusu üzerine Morfild özel
göz hastalıkları hastanesinde çalışmaya başladım. Bir müddet çalıştıktan sonra
bu hastaneye fahrî muavin olarak atandım.
Gerek takside ve gerek trende
beraber gezdiğimiz günlerde hocam Prof. Köln ile hep trahom üzerine görüşmeler,
konuşmalar yaptık. Ve gene günün birinde profesör bana Bağdat’taki hastanede
trahomluların sayısını sordu. Hakikati olduğu gibi söyledim. Bunun üzerine
taaccüp ederek şöyle dedi:
“Sizin Müslüman olduğunuzu
biliyorum. Müslüman bir kimse beş vakit namaz için günde beş defa akar su ile
abdest alır ve yüzünü yıkar. Bu gibilerin trahoma yakalanmaları mümkün
değildir. Şu hale göre siz (gerçek değil) ismen müslümansınız. Çünkü siz abdest
almıyor ve namaz kılmıyorsunuz. Ya da abdest ve namaza devam ediyorsanız,
aranızda yayılan bu hastalığın trahom değil, başka bir hastalık olması
mümkündür. Günde beş defa akar ve temiz su ile yüzünü ve gözünü yıkayan bir
kimseye trahom isabet etmez. Hakiki bir Müslümanın da trahoma yakalanması imkansızdır.”
dedi[1]”
Ben, “Hastalık gerçekten trahomdur, yalnız biz, abdestsiz ve namazsız
Müslümanız” demek zorunda kaldım.”
Bunlara ek olarak ben de bir
hatıramı nakletmeyi faydalı buldum. Talebelik hayatımda, Suriye’nin Başşehri
Şam’da Arapça öğrenimi yaparken o günlerde Şam’ın en büyük fıkıh alimi sayılan
merhum hocam Abdürrezzak Haffar, abdestin sünnetlerini okuduğumuz bir derste,
abdestin sünnetlerinden olan misvak konusu gelince, cebinden bir misvak çıkarıp
bize göstererek: “Ben on yaşımdan beri misvak kullanıyorum. Seferberlik
zamanında bir ara misvakımı kaybettim. O zaman iki tane dişim düştü. Sonra
tekrar misvak bulup kullanmaya başladım, o günden beri başka hiçbir dişim
düşmedi, bakınız” diyerek ağzını açtı ve bize gösterdi. Gerçekten, seksen
yaşlarında olan hocamızın sadece iki tane dişi eksikti. Böylece misvakın dişler
üzerindeki olumlu ve maddî faydası bir kere daha müşahede edilmiş oldu.
Not: Bu
yazıyı 1991 tarihinde basılan “Namazın maddî-manevî faydaları” isimli
kitabımdan aldım)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder