Bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz hatalardan, günahlardan
birisi de gıybettir. Yüce Mevla’mız
Kur’an-ı Keriminde gıybetin (dedi-kodunun, bir kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle
arkasından konuşmanın) çok çirkin bir şey olduğunu şöyle beyan ediyor:
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü
zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini
araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü
kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı
gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet
edendir.” (Hucurat/12)
gıybetle ilgili olarak sevgili Peygamber (s.)imiz (sav) de şöyle buyuruyor:
gıybetle ilgili olarak sevgili Peygamber (s.)imiz (sav) de şöyle buyuruyor:
- "Gıybet nedir, bilir misiniz?"
- Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber:
- "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır"
buyurdu.
- Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne
dersiniz?" diye soruldu.
- "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o
zaman ona iftira ettin demektir," buyurdu. (Müslim, Birr 70, Ebû
Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 23)
Açıklamalar
Hadisimiz büyük günahlardan olan gıybet ve iftiranın tarifini
yapmaktadır. Bu rivayete göre Peygamber Efendimiz gıybetin ne olduğunu bilip
bilmediklerini ashâb-ı kirâma sormuştur. Hadisin Ebû Dâvûd ve
Tirmizî'deki rivayetlerinde ise, gıybetin ne olduğu bir sahâbî tarafından
Efendimiz'e sorulmuştur. Aslında Resûl-i Ekrem Efendimiz, zaman zaman
bazı konuları kendisi soru olarak sahâbîlere yöneltir, böylece onların dikkatlerini
çeker, sonra da sorduğu sorunun cevabını yine kendisi verirdi. Bu, onun eğitim
ve öğretim usullerinden biridir.
Sahâbe–i kirâm, Hz. Peygamber'in kendilerine yönelttiği sorulara daima "Allah
ve Resûlü daya iyi bilir" diye cevap verirlerdi. Bu onların edebiydi.
O konuda bilgileri olsa bile, işin daima bilemedikleri farklı bir yönünün
olabileceğini, bu sebeple de cevabı Hz. Peygamber'den öğrenmek istediklerini
belirtirlerdi. Burada da aynı usûlün uygulandığını görüyoruz.
Bir insanın arkasından konuşmak demek olan gıybeti Peygamber Efendimiz,
"Din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" diye tarif
etmektedir. Burada şu inceliğe dikkat etmek gerekmektedir. Efendimiz gıybeti
tarif ederken, "Kardeşini hoş olmayan bir şeyle anmandır" demiyor, "Duyduğu
zaman kardeşinin hoşlanmayacağı bir şey ile onu anmandır"
buyuruyor. Bu demektir ki, senin söylediğin kelime veya söz aslında kötü
olmayabilir, eğer kardeşin onun kendisi hakkında söylenmesinden hoşlanmıyorsa,
sen onu gıybet etmiş, çekiştirmiş olursun. O halde gıybette, söylenen sözün
kendisinden çok, hakkında o sözün söylendiği kişinin ondan hoşlanıp
hoşlanmaması önem arzetmektedir.
"Din kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmak" genel bir
ifâdedir. Bir kişinin bedeni, fizik yapısı, dini, dünyası, ahlâkı, malı,
çocukları, anası-babası, eşi, hizmetçisi, evi, arabası, yürüyüşü, güler
yüzlülüğü, asık suratlılığı, konuşması v.s. gibi onunla ilgili hususların sözlü
veya yazılı olarak dile getirilmesi, rumuzla veya kaş-göz, el-kol
hareketleriyle anlatılması, kısacası, bir başkasına bir müslümanın herhangi bir
noksanını anlatmaya yeten her söz ve hareket bu gıybet tarifi içine
girer. Hatta bir kişinin bir eksiğini anlatmak maksadıyla, onun bulunmadığı bir
ortamda, sözlü veya fiilî olarak taklidini yapmak da bu tarif içine girer yani
gıybettir.
Sahâbîlerin, "Söylediğimiz şey o kardeşimizde varsa yine de
gıybet etmiş olur muyuz?" anlamına gelen soruları, durumun çok daha
kesin olarak açıklık kazanmasına vesile olmuştur. Efendimiz, "Eğer
söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa o zaman ona iftira
ettin demektir" buyurmak suretiyle bir taraftan gıybeti
tam olarak zihinlere yerleştirirken bir taraftan da iftira ve bühtan
kavramını açıklamış, gıybet ve iftira farkını hiç unutulmayacak bir
şekilde ortaya koymuştur.
Kabul etmek gerekir ki gıybet, yani bir insanı arkasından, onun
bulunmadığı yerde, kendisinde olan ve fakat duyduğu zaman asla
hoşlanmayacağı bir şeyle anmak ve çekiştirmek çok çirkin bir davranıştır. Böyle
olmakla beraber ne yazık ki bu kötü huy, insanlar arasında çok da yaygındır.
Nevevî, -pek haklı olarak- çok az insanın bu çirkinlikten yakasını
kurtarabildiğini kaydetmektedir.
Allah Teâlâ'nın, ölü kardeşinin etini yemekle bir tuttuğu gıybet
hastalığından uzak kalabilmek için, öncelikle diline hâkim bir Müslüman olmaya
çalışmak gerekmektedir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Bir müslümanı, duyduğu zaman hoşlanmayacağı bir şeyle anmak
gıybettir.
2. Gıybet haramdır.
3. Bir müslümanı onda olmayan bir vasıfla anmak ise, ona iftira etmek
demektir. İftira da haramdır. (Prof. Dr. Yaşar Kandemir’de alıntı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder