Kendisi aslen İranlı İsfehanlıdır. Babası Mecusi (ateşe tapan) iken bu, orada Hıristiyan rahiplerle tanışmış, oradan kaçarak Şam'a gitmiş. Oradaki kötü bir piskopostan ders almış, onun ölümünden sonra orada Salih bir rahibe intisab etmiş, onun tavsiyesi üzerine o ölünce Musul'a gitmiş, oradaki Salih zat da ölürken Nusaybin'e git demiş. O Salih zat da ölürken Amuriyye (Anadolu'da Sivrihisar'a) gitmesini tavsiye etmiş. Oradaki zat da: Oğlum! Dünyada artık bizim mesleğimiz üzerine hiç kimseyi tanımıyorum ki ona git diyeyim. Lakin Hz. İbrahim'in dini üzerine gönderilecek peygamberin gelmesi çok yaklaşmıştır. O, arap toprağında zuhur edecek ve iki taşlık arasında bulunan bir yere (Medine’ye) hicret edecektir… çaresini bulabilirsen oraya git, demiş. O da bir kervana katılarak Medine'ye gelmiş ancak onu getirenler köle olarak onu bir yahudiye satmışlar. Sonra Hz. Peygamber Kuba’ya geldiğinde gelip ona iman etmiş. Hazreti Peygamber (s.) Beytülmaldan 400 dirhem altın ve 300 ya da 500 hurma ağacı dikmek üzere kendini serbest bıraktırmış. Ebu Derda ile din kardeşi yapmıştı…
Selmân, Hendek Gazvesi’ne ve
ondan sonraki bütün savaşlara katıldı. Bu gazve sırasında bir hendek
kazılmasını teklif etmesi ve hendek kazmadaki başarısı dolayısıyla ensar ve
muhacirler Selmân’ı kendilerinden sayma konusunda ihtilâfa düşünce Resûlullah,
“Selmân bizden, Ehl-i beyt’tendir, bizim aile halkındandır” diyerek bu
tartışmaya son vermiştir. (İbn Sa‘d, IV,
83)
Resûl-i Ekrem’in bu sözüne
dayanan Hz. Ömer halifeliği döneminde diğer Ehl-i beyt mensuplarına olduğu gibi
ona da maaş bağladı; fakat Selmân bu parayı sadaka olarak dağıtıp hurma
liflerinden ördüğü hasırları satmak suretiyle hayatını kazanma yolunu seçti.
Bir gün Hz. Selman-ı Farisi ile Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)
arasında bir kırgınlık (tartışma) meydana gelmiş. Onlar bu halde iken, bir gün
mecliste beraber otururlarken Sa'd (r.) birkaç kişiye nesebini sorduktan sonra
Hz. Selman'a dönüp: "Sen de nesebini söyle" demiş. Selman da hemen:
"Ben İslam'a girdikten sonra neseb falan aramam, lakin Selman bin
İslam'ım" demiş. O mecliste bulunan Hz. Ömer'in Sa'd'a canı sıkılmış ve:
"Bütün Kureyş bilir ki benim babam Hattab, zamanı cahiliyyette Kureyş'in
en azizi idi. Böyle iken işte ben İbn-i İslam olan Selman'ın kardeşi Ömer İbn-i
İslam'ım" demiş. Hz. Ömer devrinde İran fethedildikten sonra Medayin'e
vali olarak tayin edilmiş ve orada vali iken Hicri 35 senesinde vefat etmiştir.
Selman'ın 250 sene yaşadığında şek yoktur. (Tecrid-i
Sarih tercemesi :3/18-24)
Selman hakkında bir hadis:
Hazreti
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Allah bana, dört kişiyi sevmemi ve kendisinin de
onları sevdiğini haber verdi. Ya Rasûlallah! Onların isimlerini bize söyler
misiniz? (Biz de onları sevelim). Buyurdular ki: Üç defa, Ali Onlardandır,
dedikten sonra, Ebû Zer, Mikdat bin Esved ve Selman’dır. Allah bana bunları
sevmemi emretti ve kendisinin de bunları sevdiğini bana haber verdi, buyurdu. (İbn-i Maceh Mukaddime 11 H.No: 149)
Hazreti Selman’ın rivayet etiği bir hadis-i şerif:
Resûlullah (sav)den işittim, o şöyle buyurdu:
“Allah yolunda bir gün nöbet beklemek, geceleri kıyam ile geçen bir ay oruçtan
daha hayırlıdır. Her kim de nöbette ölürse kabir fitnesinden (ağır
sorgulamaktan) korunur ve ameli kıyamete kadar nemalanır, çoğalır. (Tirmizi:
Fezailü’l-Cihad/26)
Allah
şefaatine nail eylesin. Amin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder