Varlığına ve
birliğine iman ettiğimiz yüce rabbimiz Ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: O(Allah), gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh
olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.” (zühruf/84)
“Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her
şey, yalnızca O'nundur.”[1]
O Allah ki mülkünde tasarruf hakkını kimseyle
paylaşmaz. Onun ortağı ve şeriki yoktur. Onun kabul ettiği din ise sadece
İslam’dır. “Şüphesiz Allah katında (geçerli) din İslâm'dır.”(Ali
İmran/19)
Bu dinin peygamberi ise Hazreti Muhammed (Sallallahü
aleyhi ve sellem)dir. O peygamberin
vahiy oluyla Allah’tan alıp bize getirdiği Kitap ise Kur’an-ı Kerîm’dir. Bu
kitabı bize tebliğ eden peygamberin iki ana görevi vardır. A- Tebliğ ‘Allah’tan
aldığını olduğu gibi insanlara iletmek, duyurmak’ B- Temsil ve Tebyin. Yani
ayetlerin anlamlarını hem açıklamak, hem de kendisi yaparak, yaşayarak örnek
olmak.
Bu konuda Yüce Mevlâmız şöyle buyuruyor: “Andolsun,
Allah'ın Resûlünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı
çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır”.(Ahzab/21)
Durum böyle olunca bin insanlara düşen görev, Allah
Kur’an’da ne buyurdu ise, Hazreti Peygamber Sallallahü aleyhi ve sellem onu
nasıl açıkladı ise onu öylece kabul etmektir. Bu dünya imtihan (sınav) dünyası
olduğu için Yüce Mevla’mız hiç kimseyi iman etme konusunda zorlamamıştır. O
şöyle buyurur: “(Ey Rasulüm), de ki: "- Kur'ân
Rabbinizden gelen bir hak’dır. Artık dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.
Çünkü biz, zalimler için böyle bir ateş hazırladık ki, onun kalın duvarları
kendilerini kuşatmaktadır." (Kehf/29)
İslam dininin iman (inanç) sisteminin, ibadet
şekillerinin, hukuk bölümünün, ahlak bölümünün vs. neler olduğunu Hazreti
Peygamber (s.) bizzat yaşayarak açık seçik anlatmıştır. Bu din, son veda haccı
sırasında Hazreti Peygamber (s.)e inen şu ayetle kemale ermiştir: “Bugün
sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din
olarak İslâm'ı seçtim.”(Maide/3)
Her yönüyle kemale erdikten sonra o artık ek, ilave
kabul eder mi? asla! Öyleyse bu gün “ılımlı Müslüman, çağdaş Müslüman,
demokratik Müslüman, milliyetçi Müslüman, sosyal Müslüman, laik Müslüman…” gibi
ekleri kabul etmemektedir. İslam dini
bir Bayrak gibidir. Ne yama kabul eder, ne de bir kenarından eksiltme.
Şimdiki şu asrımızda iki türlü Müslüman var. A-
Allah ve resûlü ne dediyse onu okuyup belleyip onların istediği gibi inanan ve
yaşayan. B- Anadan babadan, çevreden gördüğü gibi inanan yani taklitçi
Müslüman. Yani “Allah kaç tanedir” diye sorsan, bir tanedir, der. Ne
biliyorsun, delilin nedir, desen; ne bileyim herkes öyle diyor, anamdan
babamdan böyle öğrendim… diyen Müslüman. İşte bu tip insanların imanı daima
tehlike altındadır. Demek ki, herkes “Allah ikidir” dese o da ikidir, diyecek.
Hıristiyanların “İsa Allah’ın oğludur” dedikleri gibi.
Peygamberimiz Sallallahü aleyhi ve sellem Kavmiyetçilik ve Irkçılığı Reddetmiştir
Yüce Rabbimiz ayet-i kerimesinde şöyle buyurur:
يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ
وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا اِنَّ اَكْرَمَكُمْ
عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰیكُمْ اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ خَبٖيرٌ
“ Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. “ (Hucurat/13)
Müslümanların birlik ve beraberliğine zarar veren kavmiyetçiliği, Kur’ân-ı
Kerîm nehyettiği gibi, Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) de
reddetmiştir. Veda hutbesinde irad ettiği hadisi şeriflerinde şöyle
buyurmuştur:“ Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. “ (Hucurat/13)
أيها الناس إن ربكم واحد وإن أباكم واحد كلكم لآدم وآدم من تراب أكرمكم
عند الله اتقاكم، وليس لعربي على عجمي فضل إلا بالتقوى – ألا هل بلغت....اللهم
فاشهد قالوا نعم – قال فليبلغ الشاهد الغائب.
“Ey insanlar! Dikkat edin! Rabiniz
birdir; babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem de Topraktan
yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, en müttakî olanınız, ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.
Arab’ın Arap olmayana; Arap olmayanın da Arap olana –takvası dışında- hiçbir
üstünlüğü yoktur. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? “Evet” dediler. Allahım sen
şahit ol; burada bulunanlar, bulunmayanlara bu dediklerimi ulaştırsınlar”
buyurdu.
Evet, Resûl-i Ekrem Sallallahü aleyhi ve sellem, mü’minlerin birlik ve
beraberliğini bozan, zedeleyen her türlü düşünce ve fiili, her çeşit ahlâk-ı
seyyieyi yasaklamıştır. Bilhassa İslâmî uhuvvet ve ittihadın (kardeşlik ve
birliğin) en zararlı, en büyük düşmanı olan ırkçılığı şiddetle tard etmiştir.
Resûlullah Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) küfür ve kavmiyetçiliğin
her ikisine birden savaş açmış, ömrü boyunca bunlara karşı cihad etmiş ve
muvaffak olmuştur. Resûlullah Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) kavmiyetçiliği
reddeden pek çok hadîs-i şerifleri mevcuttur. Bu hadîs-i şerifler dikkatle
tetkik edildiğinde Hz. Resûlullah’ın bu mevzuda ne kadar hassas olduğu açıkça
anlaşılır. Bunlardan bazılarını takdim edelim:Resûl-i Ekrem (S.A.V.) buyuruyor:
إذا جمع اللهُ الأوَّلين والآخِرين لميقاتِ يومٍ معلومٍ فإذا هم بصوتٍ يسمع أقصاهم كما يسمعُ أدناهم فيقول : يا أيها الناسُ إني أَنصتُّ لكم منذُ خلقتُكم إلى يومِكم هذا فأَنصِتوا إليَّ اليومَ إنما هي أعمالُكم تَرِدُ عليكم أيها الناسُ إني قد جعلتُ نسَبًا وجعلتُم نسبًا فوضعتُم نسَبي ورفعتُم نسبَكم , قلتُ إنَّ أكرمَكم عندَ اللهِ أتقاكم وأبيتُم إلا أن تقولوا فلانُ بنُ فلانٍ وفلانٌ أغنى من فلانٍ فاليومَ أَضَعُ نسَبَكم وأرفَعُ نسَبي , أين المتَّقونَ ؟ فيُرفَعُ للقومِ لواءٌ فيتبع القومُ لواءَهم إلى منازِلهم فيدخلون الجنَّةَ بغير حسابٍ
“Allah Teâlâ, kıyamet günü bütün canlılar; mahşer yerine topladığı vakit, yakındakiler gibi uzaktakiler de aynı şekilde duyacakları bir sesle karşılaşırlar. Bu ses, şöyledir:‘Ey insanlar! Sizi yarattığımdan bugüne kadar, hep ben sustum da sizi dinledim. Bugün siz susunuz da beni dinleyiniz. Bugün size amellerinizin karşılığı verilecektir. Ey insanlar! Ben sizin aranızda bir neseb, asalet koydum; siz de kendi aranızda bir neseb tayin ettiniz. Benim koyduğum nesebi düşürdünüz ve kendi nesebinizi yücelttiniz. Ben, en şerefliniz, en çok müttakî olanınızdır, dedim. Fakat siz, buna yanaşmadınız da falanzâde, falan dediniz. İşte bugün ben de sizin koyduğunuz asaleti düşürür ve kendi koyduğum asaleti yüceltirim. Müttakîler nerede?’ Hemen müttakîler için bir sancak çekilir, onlar bu bayrağın ardına takılır, yerlerini alır ve hesapsız olarak cennete girerler.” ( Ebu Hüreyre ((r.a.)den Taberânî, “Evsat”ında, Hâkim, “Müstedrek”inde... İmam-ı Gazâlî, “İhyâ-yı Ulûmi’d-Dîn”, Bedir Yay., c. 4, s. 296.)
Bu hadîs-i şerif büyük bir ibret tablosudur. Cehennem’in bütün dehşetiyle hücum ettiği ve herkesin "nefsî, nefsî" dediği, canının derdine düştüğü o meydanda hangi soy sop, hangi hasep-neseb, hangi şahlık ve padişahlık, hangi kavim ve kabile beş para edecektir? O meydanda geçer akçe, ancak ve ancak, Rabb-i Celîl’in de beyan buyurduğu gibi, kalb-i selimdir, ehl-i sünnet itikadıdır, takvâdır, ubûdiyyettir, kulluktur, istikamettir.
Soy sop üstünlüğü davasında bulunmanın ne derece tehlikeli olduğunu beyan sadedinde aşağıdaki hadîs-i şerifler de ne kadar dehşetli bir tehdidi ihtiva etmektedirler:
“Kavmiyet uğruna savaşan benim ümmetimden değildir.(Müslim İmaret/54)
Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz, bütün sohbetlerinde itidal, nezaket ve kavl-i leyyin (yumuşak söz) üzere bulunduğu halde, kavmiyetçilik dâvası güdenlere karşı, gayet sert davranmış ve onları tahkir ve terzil edici ifadeler kullanmıştır. Misâl olarak şu hadîs-i şerifi takdim edebiliriz:
قال عليه السلام " إن الله عز وجل قد أذهب عنكم عبية الجاهلية
وفخرها بالآباء، مؤمن تقي وفاجر شقي، أنتم بنو آدم، وآدم من تراب، ليدعن رجال
فخرهم بأقوام إنما هم فحم من فحم جهنم، أو ليكونن أهون على الله من الجعلان التي
تدفع بأنفها النتن "
“Allahü Teâlâ, cahiliye adeti olan, babalarla, soyu ile övünmeyi
sizden kaldırdı. İnsan ya müttakî mümindir, ya da şaki ve facirdir . yani
kafirdir.. Sizler Hz. Âdem’in oğullarısınız. Âdem ise, topraktandır. Bir kısım
insanlar var ki, cehennem kömüründen başka bir şey olmayan adamlarla iftihar
ederler, övünürler. İşte bunlar ya bu övünmeden vazgeçerler ya Allah nezdinde
pisliği burunlarıyla yuvarlayan gübre böceklerinden daha değersiz olurlar.”(
Müsned, II, 524; Ebû Dâvud, Edeb, 120, 51, Tirmizi Menakıb/75).Bu konuda Hazreti Ömer (r.a.)den de bir menkıbe nakletmek uygun görüldü:
Hz. Ömer yanında Ebu Ubeyde bin el-Cerrah (ra) da bulunduğu halde Şam‘a gitmek üzere yola çıktı. Yolda bir nehre geldiklerinde Hz. Ömer devesinden indi ve ayakkabılarını çıkarıp boynuna astı. Sonra da devesinin dizgininden tutarak suya girdi. Bunu gören Ebu Ubeyde: "Ey Müminlerin Emiri! Böyle yapmayınız; Çünkü bu memleketin halkı sizi bu şekilde görmekten hoşlanmayacaktır" dedi. O zaman Hz. Ömer şunları söyledi:
"Vay; senden bunu ummazdım. Eğer bunu bir başkası söylemiş olsaydı onu ümmet-i Muhammed‘e ibret dersi kılardım.
قال عمر بن الخطاب رضي الله عنه نحن قوم اعزنا الله بالاسلام فمن ابتغى العزة بغيره اذله ا لله
Biz yeryüzünün en zelil kavmiydik. Allah Teâlâ bizi İslâm ile aziz kıldı. Eğer biz O‘nun bizi aziz kıldığı İslâm‘dan başka bir izzet talep edersek Allah Teâlâ bizi tekrar zelil eder." [Hakim]
Çağ açıp çağ kapatan
Hazreti Fatih İstanbul’u almak istediğinde ırkçılık adına değil, İslam adına
cihad ettiğini şu sözleriyle ifade eder:
İmtisal-i
câhidû fillah olupdur niyyetüm
Ehl-i İslam’ın mücered gayretidir gayretüm
Fazl-ı hakk
u himmet-i cünd-i ricâlillah ile
Ehl-i küfrü serteser kahreylemedür niyyetüm
Enbiya vü evliyâya
istinadım var benim
Lütf-i Hak’tandır hemân ümîd-i feth u nusretüm
Nefs ü mal
ile n’ola kılsam cihanda ictihâd
Hamdü lillah var gazâya sad hezârân rağbetüm
Ey Muhammed,
mûcizât-ı Ahmed-i Muhtar ile
Umarım galip ola a’dây-ı dine devletüm.
Anlamı:
Allah yolunda cihad edin, emrine sarılmaktır niyetim.
Bütün çalışmam, gayretim
İslam içindir.
Allah’ın fazl-ı keremi ve Allah erlerinin himmeti ile
Küfür ehlinin tamamını alt
etmek, ezmektir niyetim.
Peygamberlere ve evliyaya dayanıyorum ben,
Fetih ve zafer ümidim
Cenab-ı Hakk’ın lutfi iledir.
Can ve mal ile cihanda cihad ve gayret etsem
Allah’a hamd olsun ki daima
binlerce savaşa rağbetim, isteğim var.
Ey Muhammed, seçkin Ahmed’in mucizeleriyle
Umarım din düşmanlarına devletim galip gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder