Gönlünü Hakk'a bağlamış dervişin
biri insanlardan uzakta dağlarda yaşıyordu. Yalnızlık ona yâr olmuştu. O
dervişin yaşadığı dağda bol bol dağ armudu ve alıç vardı. Derviş hiç bir
canlıyı incitmediği gibi gönlünce dalından da bir meyveyi koparmamağa
ahdetmişti. Ancak dökülenlerden yiyordu. Sözünde, hele hele ahdinde
durmayanları Allah'ın sevmediğini biliyordu. Peygamber Efendimiz: Kalb çöle
düşmüş bir tüye benzer şiddetli esintilerin tesirinden kurtulamaz, buyurdu.
Derviş acıkmıştı. Fakat hava çok sakin ve rüzgârsız olduğu için armutların
dibine hiç armut düşmemişti. Açlıktan dalların ucundaki armutlar bal topuna
dönmüştü. Rüzgâr esip düşmeyince açlık, tahammülsüzlük ve kazâ’nın çekiciliği
ile ahdini bozdu. Hakk'a verdiği sözü tutamayıp zıplayıp yakaladığı bir dalın
üstündeki armutları toplayıp yedi. Dalgın dalgın patika bir yolda giderken dağ
yolunda bir çoban çeşmesi başında, çaldıkları para ve eşyaları paylaşan bir kaç
soyguncuya rastladı. Hırsızlar on kadar vardı. Büyük bir vurgundan döndükleri
belliydi. Çaldıkları malı sevinçten dört açılmış gözlerle üleşiyorlardı. Yalnız
haberleri olmayan bir şey vardı. İçlerinden boşboğaz biri büyük yağmayı bir
dostuna söylemişti. Asayiş ekiplerinin aramalarına yardımcı olmuştu. Çalıntı
malları paylaşma sarhoşluğu bitmeden zabitler hepsini kıstırıp yakaladılar.
Kırdıkları testi kırkı geçen bu hırsız çetesi hemen cezalandırıldı. Yol kesen,
soygun yapan ve adam öldüren eşkıyanın cezası çapraz kesmekti. Hepsinin sol
ayakları ile sağ elleri kesildi. Feryat ve figandan kıyametler koptu. Dalından
meyve koparmamak için Allah'a ahdettiği halde acıkınca sözünü unutan derviş de
onlara katılmıştı. Zabitler hırsızlarla beraber onu da götürdü. Yanlışlığı
anlatmağa çalışmışsa da inandıramadı. Dervişin elini kestiler. Sol ayağını da
kesecekleri vakit boz atlı bir süvari yetişip cellâda ve yanındakilere: - Be
adamlar, bu derviş gönlünü Hakk'a vermiş biridir. Onun elini niçin bileğinden
ayırdınız? Diye bağırdı. Cellât ve zabitlerin amiri üzüntüden perişan yakasını
yırtarak: - Allah şahidimiz bilemedik, dedikten sonra dervişe: - Ey Kerem
sahibi, cennet dostu, yaptıklarımızdan dolayı bizleri bağışla. Hakkını helal
et! Dedi. Derviş: -Ben bu cezanın sebebi ile kendi günahımı biliyorum. Ben
Allah'a ettiğim yemini tutmadım. Sözümde durmadım onun yüce adaleti benim
yeminimi sağ elimi kestirdi. Ahdinden ve sözünden dönmenin kötülüğünü bilerek
tutmamanın uğursuzluğu elime geldi. Ey zabit elimiz, ayağımız, içimiz, dışımız
Allah'ın hükmüne fedâ olsun, dedi. Halimi bilen, elimin kesilmesine ferman
verendir. Onunla uğraşmak kimin haddine? Dedi.
Tane toplamak için uçan kuşlardan
çoğunu boğaz derdi tuzağa düşürüp boğazını kestirir. Deniz veya nehirlerde
insanlardan uzaktaki nice balıkları boğaz hırsı oltaya düşürmüştür.
Dervişin eli kesildikten sonra halk
ona eli kesik şeyh unvanını verdi. Hak yolunda halka güzelliklerde örnek olmaya
devam etti. Kamıştan yapılmış derme çatma kulübesinde vakit geçiriyor, ördüğü
sepetleri satarak geçiniyordu. Bir gün ziyaretine gelen biri kulübenin kapısını
iteleyip aniden içeri girdi. Şeyh iki eliyle sepet örüyordu. Şeyh
ona hiç âdeti olmayan bir öfke ile: - Be kardeşim niçin kapımı çalmadan, izin
istemeden içeri girdin? Diye sordu. Durumunu anlamalarını istemiyordu.
Ziyaretçi: - Size sevgi ve özlemimden, dedi. Şeyh yumuşayarak: - Öyleyse buyur,
ama bu gördüğünü ben ölünceye kadar dosta, düşmana, kimseye söyleme, bu sırrı
sakla, dedi. Ondan sonra da Şeyhi penceresinden iki eli ile zembil (sepet)
örerken görenler oldu. Şeyh, Cenab-ı Hakk'a yalvararak: -Ey Rabbim her şeyin
kıymetini sen bilirsin. Bu sırrı ben gizliyorum, sen meydana çıkarıyorsun,
deyince gönlüne şu ilham geldi: Seni ve sana halkın gösterdiği sevgiyi
çekemeyenler elin kesilince, Allah onu insanlara rezil etti.
Demeğe başladılar. Seni seven ve Hakk için söylediklerini dinleyenleri
mahcup etmemek, kalplerine şüphe düşürmemek için keramet olarak bir el verdim.
Seni çekemeyen düşmanlarını susturup rezil etmek için de sen gizledikçe meydana
çıkardım. Bu kurtuluş kandilini o kötü düşünceliler için yandırdım. Belki görür
de kötülüklerden kurtulurlar.
. (Şerh-i Mesnevi, c.10,s.434-445)
(Yaşar Çalışkan, Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve
Yayınları, Konya, 2008)
OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder