Bir insanın gözlerini bağlasalar, Afrika ormanlarının ortasına bıraksalar. Sonra o adama gözükmeden oradan uzaklaşsalar. O insan gözünü açar açmaz “Burası neresi?” diye hayrete düşmez mi? Elbette düşer. Aylarca günlerce orada kalsa merakı daha da artar. Aynı şartlar altında hanımını da getirseler. O da aynı merakla: “Bizi buraya kim getirdi” diye sormaz mı? Elbette sorar. Bu sorular içerisinde iken birisi bunlara bin sayfalık bir mektup getirse ve getiren kişi “Bu mektubu, sizi buraya getiren kişi gönderdi; niçin gönderdiğini ve ne istediğini teferruatlı bir şekilde açıklıyor” dese… acaba bu iki insan o mektubu başından sonuna kadar okuyup bitirmeden zevkle uyuyabilirler mi? İsterse onlara bütün rahatlıklar verilmiş olsun. Zevkle diğer bütün işlerini yapabilirler mi?
Hayır. Mutlaka okurlar ve öğrenirler: Burası neresi, buraya bizi kim getirdi, niçin getirdi, buraya getiriliş gayeleri nedir, kendilerinden ne istiyorlar???
Hem de aşkla şevkle okurlar, öğrenirler.
Öyleyse, bizi bu dünyaya kim getirdi, niçin getirdi, bizden ne istiyor, bu sıkıntılı dünyadan kurtulup baba yurdumuz olan cennete gitmemiz için ne yapmamız gerekiyor??? Yaratanımızın gönderdiği kitabı okuyup gereğini yapmamız gerekmez mi? Öyleyse sıhhatimiz elde iken, ecel gelmeden önce kitabımız Kur’an-ı kerim’in emirlerini elimizden geldiği kadar yapmaya, yasaklarından (haramlardan) da uzak durmaya çalışalım ki bu fırsat bir daha elimize geçmeyebilir. Kim ölmüş acaba diye kulak kabarttığımız selalar bizim için de aniden verilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder