12 Ekim 2020 Pazartesi

Zünnun’u Mısri’nin Tımarhaneye Düşmesi

Büyük evliyalardan ve Allah dostu olan Zünnun’u Mısrî  155 (772) yılında Mısır’da doğdu, 245 (859)da Mısır’ın Cîze şehrinde vefat etti. Asıl adı Sevbân’dır. Zünnûn (balık sahibi, balıkçı) lakabını alışıyla ilgili olarak Ferîdüddin Attâr şu rivayeti nakleder: Sevbân bir gün bir gemiye biner, gemideki bir tüccarın mücevheri kaybolur, herkes ondan şüphelenir ve kendisine işkence edilir.

Nihayet Sevbân dayanamayıp, “Yâ rabbi sen bilirsin” deyince denizin üzerinde çok sayıda balık belirir. Her birinin ağzında birer mücevher vardır. Elini denize uzatıp bu mücevherlerden birini alarak tüccara veren Sevbân bu olaydan sonra “Zünnûn” diye anılmaya başlanmıştır.

Tasavvuf erlerinin yiğitlerinden olan Zunnun’u Mısri’nin başına bir hal geldi. Bu hal onda yeni yeni coşkunluklar, yeni yeni cezbeler meydana getirmekteydi. Bunu anlamayan gafiller ondan rahatsız oldular. Nihayet Zünnun’u tımarhaneye attılar.

Bunu duyan dostları onu ziyarete gittiler. Zünnun onlara bağırdı: “Siz kimsiniz, neden geldiniz?” dedi. Onlar sükunetle cevap verdiler: “Biz senin dostlarınız, buraya halini, hatırını sormak için geldik.” dediler.

Bunun üzerine Zunnun onlara daha şiddetli saldırdı ve üzerlerine taş toprak atmaya başladı. Bu durum karşısında sevenlerinin her biri bir yana kaçmaya başladı. Zunnun bir kenara durup onlara gülmeye başladı. “Neden kaçıyorsunuz? Hani dostlarımdınız! Dostun eziyeti dosta ağır gelir mi? dostluğun alameti dosttan gelen zorluğa katlanmak değil midir? dostdostun zahmetinden nasıl kaçınır? Zahmet özdür, dostluksa onun kabuğu gibidir. Dost altın gibidir, bela ise ateş gibi. Saf altın ateşin içinde de halinden memnundur.” dedi.

Ona göre semâ ve mûsiki Hakk’ın bir ilhamı olup kalpleri Allah’a yönlendirir. Mûsikiyi Hak ile dinleyen kişi hakikate erişir, nefsiyle dinleyen kişi ise zındık ve günahkâr olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder