Emri bilma’ruf, nehy-i
anilmünker
İbni Mes’ûd radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.) şöyle
buyurdu:
“İsrailoğulları
arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı:
Bir adam bir başka adama rastlar ve:
Bana baksana! Allah’dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket. Çünkü bu
sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar
karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip
içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ
kalblerini birbirine benzetti. Sonra Resûl-i Ekrem şu âyeti okudu:
“İsrâil oğullarından kâfir olanlar
Dâvud’un ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, baş
kaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani
olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri
dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı
şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli
kalacaklardır. Eğer Allah’a Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a inanmış
olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış
kimselerdir” [Mâide 77-81]
Hz. Peygamber bu âyetleri okuduktan
sonra şöyle buyurdu:
“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ya
iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur,
onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi
birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet
eder.” (Ebû Dâvûd, Melâhim 17;
Resûlullah (s.) şöyle
buyurdu: “İsrâiloğulları
günahlara daldıklarında, âlimleri onları nehyettiyse de onlar işledikleri
günahları terketmediler. Bu defa âlimleri de onlarla birlikte oturdular,
beraberce yediler, içtiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ da onların kalblerini
birbirine benzetti. Dâvûd ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle onlara lânet etti. Bu
onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyle idi.” (Tirmizî, Tefsîru sûre (5), 6, 7)
Resûlullah (s.) yaslandığı
yerden doğrulup oturarak:
“Hayır! Canımı gücü ve kudretiyle
elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, onları hakka boyun eğdirinceye kadar bu
böyle devam edecektir” buyurdular.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Açıktan işlenen günah ve
kötülüklere engel olmak, yöneticilerin ve âlimlerin görevidir.
2. Yöneticiler ve âlimler kötülüğe
göz yumar ve onu kendileri de işlerse, toplumun çürümeye ve çöküntüye gidişi
hızlanır.
3. Kötülüğe ses çıkarmamak,
kötülüğü teşvik ve yayılmasına vesile olmaktır.
4. Kötülükleri ortadan kaldırmak
sadece sözle veya kalben buğz etmekle mümkün olmaz. Elle de müdahale şarttır,
zulmü mutlaka önlemek gerekir. Bu yapıyı teşekkül ettirmek, müslümanlar için
bir vecibedir.
Bir diğer hadis:
Huzeyfe (r.a.)den
rivayet edildiğine göre, Nebî (s.) şöyle buyurdu:
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki,
ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi
katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua
edersiniz ama, duanız kabul edilmez.” (Tirmizî,
Fiten 9)
“Resûlullah (s.) şöyle buyurdu: Allah (c.c.)
birkaç kişinin kötü ameli yüzünden bir topluma azab etmez. Ne zaman ki o
kötülük aralarında yayılır, onlarda onu engellemeye kadir oldukları halde mani
olmazlarsa, işte o zaman hepsine birden azab eder. (Ahmed 4/192)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder