(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyûb'u da an. Hani o, Rabbine,
"Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu" diye seslenmişti. Biz
de ona, "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su"
dedik. - Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak
üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik… Gerçekten biz
Eyyûb'u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah'a çok
yönelen bir kimse idi. (Saad suresi ayet/41-44)
Güvenilir kaynaklar bu ayetler ve hadis-i şerifleri şöyle
yorumlamışlardır:
Hz. Eyyüb, İshak (a.s)ın
“Iys” adındaki oğlunun neslinden Hz. Yusuf’a muasır büyük bir Peygamberdir.
Birçok çocukları ve Şam havalisinde birçok malları vardı. Hak Teâlâ tarafından
bir imtihan olmak üzere bütün malları elinden çıktı, çocukları öldü, kendisi de
ağırca bir hastalığa tutuldu, hanımı “Rahme” veya “Liyya” hizmetine bakıyordu.
Rivayete göre Rahme Yakub Aleyhisselamın kızıdır. Liyya da Yusuf aleyhisselamın
oğlu Afrayim’in kızıdır.
Eyyüb (a.s.) bütün musibetlere sabretti. Sonunda ALLAH’ü
Teâlâ kendisine şifa verdi ve yeniden birçok mallar, çocuklar ihsan buyurdu.
Hz. Eyyüb’ün doksan üç
yaşında vefat ettiği ve kendisinden sonra “Bişr” adındaki oğlunun da Şam’da
Peygamber olduğu rivayet olunur. Bu zata “Zülkifl” denilmiştir.
Eyyüb Aleyhisselamın hastalığı, halkın kendisinden nefret etmesine, uzaklaşmasına sebep olacak derecede değildi. Bazı tarihçilerin bu husustaki sözleri hakikate aykırıdır. Peygamberan-i Zişan, insanların kendilerinden kaçınmalarına sebebiyet verecek hallerden korunmuşturlar. Sahip oldukları peygamberlik vazifesi bunu gerektirmektedir. (Büyük İslam İlmihali Ö. N. Bilmen)
Eyyüb Aleyhisselamın hastalığı, halkın kendisinden nefret etmesine, uzaklaşmasına sebep olacak derecede değildi. Bazı tarihçilerin bu husustaki sözleri hakikate aykırıdır. Peygamberan-i Zişan, insanların kendilerinden kaçınmalarına sebebiyet verecek hallerden korunmuşturlar. Sahip oldukları peygamberlik vazifesi bunu gerektirmektedir. (Büyük İslam İlmihali Ö. N. Bilmen)
Yaralarına kurt düştü, o kurdun da biri sülük, biri de ipek
böceği oldu gibi safsataların hiçbir kaynağı, dayanağı yoktur.
Fi zılali’l-Kur’an tefsirinde (Enbiya/83-84) de şöyle denmektedir: (Hz. Eyyüb'ün başına
gelen musibete ilişkin çeşitli söylentiler, değişik rivayetler vardır. Hattâ
tiksindirici bir hastalığa yakalandığı, bu yüzden halktan tecrid edilip şehrin
dışına çıkarıldığı da rivayet edilmektedir. Bunun hiçbir dayanağı yoktur.
Peygamberlik görevi ile birlikte tiksindirici hastalık olmaz. Kur'an ayetinden
anlaşılıyor ki, Hz. Eyyüb ailesi ve kendisi açısından bir sıkıntıya düşmüş, bu
da bir imtihandır.)
İblisin onu saptırmak için gösterdiği çaba, malını mülkünü
ve ailesini kaybetmesi, ağır ve tiksindirici bir hastalığa yakalanması, uzun
süre sabır ve metanet göstermesi, eşinin kendisini isyana teşviki, nihayet
hastalığından şikâyet etmesi ve sonraki gelişmelerle ilgili olarak verilen
bilgiler İsrâilî kaynaktakilerle benzerlik arz etmektedir.
İsraîlî
Kaynak olan Tevrat’da Eyyûb Aleyhisselam şöyle anlatılmaktadır:
Ahd-i
Atîk (Tevrat) da, Eyyûb Allah’tan korkan, kötülükten sakınan, kâmil ve doğru
bir kişi olarak takdim edilir. Yedi oğul, üç kız babasıdır. 7000 koyunu, 3000
devesi, 500 çift öküzü, 500 dişi eşeği ve pek çok kölesi vardır. Şark’taki
bütün insanların en büyüğüdür. Bir gün “Allah’ın oğulları (yani onlara göre
melekler)” kendilerini takdim etmek
üzere rabbin huzuruna geldiklerinde şeytan da aralarına karışır. Rab şeytana,
“Kulum Eyyûb’a iyice baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok; kâmil ve doğru
adamdır; Allah’tan korkar ve kötülükten sakınır” deyince şeytan, Eyyûb’un servetini
elinden almasından kaygı duyduğu için Allah’tan korktuğunu iddia eder. Bunun
üzerine rab Eyyûb’u denemek için şeytana onu yoksullaştırma imkânı verir.
Rabbin izniyle şeytan tarafından çocukları öldürülüp malları çalınmak ve telef
edilmek suretiyle imtihana çekilen Eyyûb, şeytanın beklediğinin aksine bütün bu
felâketleri büyük bir tevekkül ve teslimiyetle karşılayarak Allah’a secde eder ve
“Anamın bağrından çıplak çıktım ve toprağın bağrına çıplak döneceğim; rab verdi
ve rab aldı. Rabbin ismi mübarek olsun” der.
Rab
bunca musibetten sonra Eyyûb’un yine kemalini koruduğunu belirtince şeytan,
“Evet, insan canı için nesi varsa verir; fakat şimdi elini uzat da onun
kemiğine ve etine dokun ve yüzüne karşı sana lânet edecektir” diyerek bu konuda
Eyyûb’u denemek için rabden izin alır. Daha sonra Eyyûb’un ayak tabanından
tepesine kadar bütün vücudunda kötü çıbanlar çıkar. Eyyûb çıbanları kazımak
için bir çömlek parçası alır ve küller içinde oturur. Onun bu durumuna çok
üzülen karısı, “Sen hâlâ mı kemalini sıkı tutmaktasın? Allah’a lânet et de öl”
der; fakat Eyyûb, “Ahmak karılardan biri nasıl söylerse sen öyle söylüyorsun.
Nasıl? Allah’tan iyilik kabul edelim de kötülük kabul etmeyelim mi?” diye cevap
verir ve Allah’a isyan etmez.
Eyyûb’un
bu halini duyan üç dostu Temmanlı Elifaz, Şuahlı Bildad ve Naamalı Tsofar onu
ziyarete gelerek acısını paylaşırlar. Dostları yedi gün yedi gece baş ucunda
hiç konuşmadan beklerler. Ancak Kitâb-ı Mukaddes’e göre Eyyûb hastalığı
uzayınca yakınmaya ve doğduğu güne lânetler yağdırmaya başlar (Eyub, 3/1-26).
Dostlarının teselli ve uyarılarına rağmen Eyyûb ısrarla suçsuz olduğunu, bu
cezayı hak etmediğini söyler (Eyub, 32/1-37/24). Nihayet rabbin kasırganın
içinden Eyyûb’a cevap vererek isyanı sebebiyle onu kınaması üzerine (Eyub,
38/1-40/2) Eyyûb pişman olup tövbe eder (Eyub, 42/1-6). Allah onu tekrar
sağlığına kavuşturduğu gibi önceki malının iki katı kadar da servet verir;
ayrıca yedi oğlu ve üç kızı dünyaya gelir. Eyyûb bu musibetten sonra 140 yıl
daha yaşar (Eyub, 1-42).
Gördünüz
mü aziz mü’minler! Hazreti Eyyûb hakkında söylenenlerin nerelerden alındığını?
Oysa ki biz müslümanlar Hazreti Musa’ya indirilen kitabın (Tevrat’ın) hak
olduğuna inanırız; şimdiki Yahudilerin ellerinde bulunan, bir çoğu tahrif
edilmiş, değiştirilmiş olan adına Kitab-ı Mukaddes dedikleri kitaba değil.
Burada Hazreti Eyyûb ile ilgili bir hadisi nakletmek istiyorum:
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir gün Eyyûb peygamber
çıplak yıkanırken, üzerine altın çekirgeler düşmeye başladı. Eyyûb da onları
toplayıp elbisesine doldurdu. Bunun üzerine Cenâb-ı Mevlâ: Eyyûb!
Ben seni bu gördüklerine dönüp bakmayacak kadar zengin kılmadım mı? diye
seslendi. Eyyûb da: Evet, izzetine yemin ederim ki, beni çok zengin
kıldın. Fakat ben senin lutfettiğin berekete doyamam, dedi.” (Buhârî, Gusül
20, Nesâî, Gusül 7)
Açıklamalar
Burada bir hususa işaret etmekte fayda var. o da, Hadiste Eyyûb aleyhisselâm’ın
çıplak yıkandığı söyleniyor. Çıplak yıkanmak câiz midir?
Yıkanılan yerin açık veya kapalı olmasına göre durum değişir.
Başkalarının görebileceği yerde çırılçıplak soyunup yıkanmak haramdır. Nitekim
Peygamber Efendimiz bir defasında açıkta yıkanan bir adam gördü. Hemen ashâbını
Mescid-i Nebevî’de toplayarak, Allah Teâlâ’nın son derece hayalı olduğunu,
hayalı ve örtülü olanları sevdiğini söyledi ve onlara yıkanırken başkalarının
göreceği şekilde açılmamalarını tavsiye etti (Ebû Dâvûd, Hammâm 1; Nesâî, Gusül
7). Demekki başkalarının görebileceği yerde yıkanırken örtünmek şarttır.
Başkalarının görmeyeceği yerde çıplak yıkanmak câiz olmakla beraber,
büsbütün açılıp saçılmak uygun değildir. Tenhâda açılıp saçılmanın ne sakıncası
olduğunu soran birine Resûlullah Efendimiz, “Utanıp sakınılmaya Allah
Teâlâ’nın daha lâyık olduğunu” söylemiştir (Buhârî,
Gusül 20; Tirmizî, Edeb 22)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder