29 Temmuz 2020 Çarşamba

Kurban kesmenin faziletleri:


 Kurban, bir çok sevaba nail olmaya vesiledir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
(عَظِّمُواضَحَايَاكُمْ فَاِنَّهَاعَلَى الصَّرَطِ مَطَايَاكُمْ) (Kurbanlarınızı büyük, yiğit yapınız. Çünkü onlar sırat üzerinde bineklerinizdir) (Mebsut-ı Serahsi c.12, s. 10)
عن زيد بن ارقم (ر) قال: قال اصحاب رسول الله (ص) يا رسول الله ما هذه الاَضاحى؟ قال سنّةُ ابيكم ابراهيم فما لنا فيهايا رسول الله؟ قال بكل شعرة حسنة. قالوا فالصّوف يارسول الله؟ قال بكل شعرة من الصّوف حسنة.
Rasûlullah’ın ashabı:
- Ya Rasûlallah! Bu kurban nedir? diye sordular.
- Babanız İbrahim’in (as.) sünnetidir. (onun yoludur), buyurdu.
- Bundan bize ne var? dediler.
- Her kılı sayısınca sevap vardır, buyurdu.
- Yünü de mi? diye sordular
- Evet, yününün de kıllarının sayısı kadar sevap vardır, buyurdu. (İbn-i Maceh Edahi/3
Diğer bir hadis-i şerifte kızına: “Ya Fatıma kalk, kurbanının yanına git. Kesilirken orada bulun. Çünkü yere akacak ilk kan damlasıyla geçmiş günahların affedilir” (İbn-i Hibban)
 “Kurban bayramında Allah katında kurbana harcanan paradan daha kıymetli bir para yoktur”. (Dara Kutnî, Beyhakî)
عن عائشة(ر)اَنّ النبيّ( ص) قال ما عمل ابن ادم يوم النّحر عملا احبّ الى الله عزّوجلّ من هراقة دم وانه ليأتى يوم القيامة بقرونها واظلافها واشعارها وان الدم ليقع من الله عزوجل بمكان قبل ان يقع على الارض فطيبوابها نفسا.
“Adem oğlunun, Kurban Bayramı gününde, Allah katında (kurban kesip) kan akıtmaktan daha sevgili bir amel yapmamıştır. Çünkü o (kesilen kurban) kıyamet gününde boynuzları, tırnakları, yünleri ve tüyleriyle gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. (öyle ise) gönüllerinizi kurban ile hoş edin. (Müslim, Tirmizi Edâhî 1)
“Bir kimse gönül rızasıyla sevap umarak kurban keserse bu ona cehennemde perde olur” (Taberanî)
“Kıyamet gününde kurban, etiyle, kanıyla yetmiş kat büyüyerek mizan terazisine konur”. (İsfehânî)


28 Temmuz 2020 Salı

Kurbanın meşruiyyeti


Kurban, hicretin ikinci senesinde meşru kılınmıştır. (M.624) Bunun meşruiyeti kitap ve sünnet ile sabittir. Allahü Teâlâ Buyuruyor:                      
انا اعطيناك الكوثر فصلّ لربك وانحر انّ شانئك هو الابتر  
“Ya Muhammed! Biz sana Kevseri verdik. O halde hemen Rabbin için namaz (Kurban bayramı namazını) kıl ve kurban kes. Doğrusu sana (Ebter diyerek) düşmanlık eden kendisi ebterdir. (nesli kesiktir).
1- Kurban, hak olsun, batıl olsun bütün dinlerde bulunan bir ibadettir. İlk Kurban olayı Hazreti Adem (as.)ın çocukları arasında meydana gelmiştir:
“Onlara Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku: hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden (Habil’den) kabul edilmiş, diğerinden (Kabil’den) ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş kıskançlık yüzünden) “Andolsun seni öldüreceğimdedi. Diğeri de, “Allah, ancak muttakîlerden (sakınanlardan) kabul eder” dedi. Yemin olsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan da ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim: Ben âlemlerin Rabbi olan Allahü Teâlâ’dan korkarım. Ben istiyorum ki sen, hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın. Zalimlerin cezası işte budur.” dedi. Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti de onu öldürdü: Bu yüzden de kaybedenlerden oldu. (Maide / 27-31)
2- Hz. İbrahim (as.) ile arasındaki kurban olayıdır.
Bu hadise Kur’an-ı Kerimde şöyle anlatılmaktadır:
İbrahim: “Rabbim! Bana Salihlerden olacak bir evlat ver” dedi. İşte o zaman biz onu halîm (uslu) bir oğul ile müjdeledik. Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince “Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün; ne dersin?” dedi. O da cevaben: “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşâallah beni sabredenlerden bulursun.” dedi. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca, Ey İbrahim! Rüyayı doğruladın, sadakat gösterdin. Biz Muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü bu, gerçekten çok açık bir imtihandır..” dedik. Biz oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık. İbrahim’e selam, dedik. Biz Muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandır.” (Saaffat / 100-111)
3. yukarıda geçen Kevser süresinin delaletiyle ve hadis-i şeriflerin emriyle kurban meşru kılınmıştır:
Hadis-i Şerifler:
عن ابى هريرة( ر) اِنََّ رَسُولَ اللهِ (ص) قَاَل: مَنْ كَانَ لَهُ سَعَةٌوَلَمْ يُضَحِّ فَلاَ يَقْررَبَنَّ مُصَلانَا. مَنْ وَجَدَ سَعَةً فَلَمْ يُضَحِّ فَلاَ يَقْرَبَنَّ مُصَلانَا.
“Kimin ki durumu müsait olur, (kurban kesmeye gücü yeter de) kurban kesmezse bizim namazgâhlarımıza, Camilerimize yaklaşmasın”( İbn-i Maceh  c.2 s. 1044 bab 2, Müsned-i Ahmed c. 2 s. 321)
Hediye kurban:
عن جابر( ر) قالَ: شَهِدْتُ مَعَ النَّبِىِّ (ص) الاَضَاحِى فِى الْمُصَلّٰى فَلَمَّاقَضٰى خُطْبَتَهُ نَزَلَ عَنْ مِنْبَرِهِ وَاُُتِِىَ بِِكَبْشٍِ فَذّبَحَهُ بِيَدِهِ وَقَالَ بِسْمِ اللهِ وَاللهُ اَكْبَرُ هٰذَا عَنِّى وَعَمَّنْ لَمْ يُضََحِّ مِنْ اُمَّّتِى.
Cabir (r.a.) derki: Kurban bayramı günü Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve sellem)in yanında bulundum. Hutbesini tamamladıktan sonra Minberinden indi. Bir koç getirdiler. Kendi Mübarek elleri ile kesti ve şöyle buyurdu: “Bismillahi vallahü Ekber. Bu benim için ve ümmetimden kesemeyenler içindir”. (Tirmizi c.4 bab 10, s. 91; Ebu Davud c.3, bab 8 s. 240)
عن ابْنِ عُمَرَ (ر) قَالَ: اَقَامَ رَسُولُ اللهِ (ص) بِالْمَدِيَنِة عَشْرَ سِِنينَ يَضَحِّى
Abdullah bin Ömer (Radıyallahü anhüma) şöyle buyurdu: “Rasûlullah (s.) Medine’de on sene kaldı ve her sene kurban kesti”. (Tirmizi edahî / 11)
Ev halkına tek kurban
عن عطاءابنَ يساريقول: سألتُ ابا ايّوب الأنصاؤيّ : كيف كانتِ الضَّحايا على عهد رسولِ اللهِ (ص) فقال: كان الرّجُلُ يُضَحِّى بالشّاَةِ عنهُ وعَنْ اهلِ بَيتِهِ فياْكُلُونَ ويُطْعِمُونَ حَتَّى تَبَاها النّاسُ فَصارَتْ كَماَ تَرَى
Ata bin Yesar der ki: Ebû Eyyûbü’l-Ensâri’ye “Rasûlullah’ın zamanında kurban nasıldı? Diye sordum. Buyurdu ki: “Bir adam, hem kendi adına, hem de aile halkı adına bir koyun (kurban) keserdi de onu hem kendileri yerdi, hem de yedirirlerdi. Şimdi ise gördüğün gibi (kurban kesen) insanlar övünüyorlar” (Tirmizi edahi 10)
Ölüye kurban
عن عليّ اَنَّهُ كاَنَ يُضَحِّى بكبشَيْنِ اَحَدُهُمَا عَنِ النَّبِىِّ (ص) والآخَرُ عَنْ نَفْسِهِ فَقِيلَ لَهُ فَقَال: اَمَرَنِى بِهِ يَعنِي النَّبِيَّ (ص) فَلاَ اَدَعثهُ اَبَدَا.
Hazreti Ali (Radıyallahü anh) iki tane koç keserdi. Birisini Hz. Peygamber (s.a.v.) adına, diğerini de kendi adına. Ona niçin böyle yaptığını sordular da: “Bunu bana Nebiy (s.) emretti. Onun için asla bunu terk etmem” buyurdu. (Tirmizi c. 4 / 84 Ebu Davud 3/228)
Arefe günü Kurban
Bayram namazı kılınan yerde Bayram namazından önce kesilen kurban sadece et kesmiş olur, kurban kesme sevabı alamaz.
عن جندَب بن سفيان قال: شهدت الأضحى مع رسول الله )ص( فلم يعدُ اَنْ صلّى وفرغ من صلاته سلّم فاذا هو يَرَى لحمَ اَضاحيّ قد ذبحت قبل ان يَفْرُغَ من صلاته فقال: مَن كان ذبح اُضْحِيَّتَهُ قبل ان يصلِّيَ – او نصلِّيَ- فلْيَذْبَحْ مكانها اُخْرى ومن كان لم يَذْبَحْ فليذبح باسم الله.
Cündüb bin Süfyan der ki: Bir Kurban Bayramı gününde Rasûlullah ile beraberdim. İnsanlara namazı kıldırıp camiden çıkınca kesilmiş bir koyun gördü ve şöyle buyurdu: “Kim namazdan önce kesmişse yerine yeniden kessin. Kim de (daha) kesmemişse Bismillah deyip kessin”. (Müslim edahi 1 hadis no: 1960
2- Kurban, Allahü Teâlâ’nın rızasını kazanmak için kurban niyetiyle kesilen özel hayvana denir.
3- Kurban Bayramı günlerinde Allah’ın rızasını kazanmak niyeti ile kurban kesmek, hür, mukim, Müslüman ve zengin olan herkese (Hanefi’ye göre) vaciptir. İmam-ı Şâfiî ve İmam-ı Malik’e göre ise vacip değil ama sünnet-i müekkededir. Yani kuvvetli sünnettir.
4- Zenginlik ölçüsü: Bir kimsenin, yiyeceği, giyeceği, barınağı, kazanç aleti, edevatı veya makinesi vb. gibi haceti asliye dediğimiz şeylerden başka ve borcunu da düştükten sonra 20 miskal yani, 80,18 gram altını veya bu altının değeri kadar parasının bulunmasıdır. Bu parayı başkalarına ödünç vermiş olsa da hüküm aynıdır. Bu konuda erkek ile kadın arasında fark yoktur.
Kurbanın mali ibadet olması zekat gibi değildir. zekatta mal çoğaldıkça zekat da çoğalır. Kurban ise çoğalmaz. Bir tane kesilir. Ancak kurban’ın bir tane kesilmesi asgarisidir. Sadaka kapısı ise sonuna kadar açıktır.
5- Kurban kesmek, hak yolunda fedakârlığın bir nişanesi, Allahü Teâlâ’nın verdiği nimetlerin bir şükrânesidir. Kurbanın kanı, kesenin kanına, canı canına, eti etine ve kemikleri de kemiklerine fidye olarak, gelecek olan bir takım belaları karşılar. Kurban ömrün uzamasına ve neslin devamına da sebeptir. Nitekim Hazreti İbrahim ((as.) kurban kesmekle oğlu kurtuldu ve nesli Hazreti İsmail’den de devam etti. O kurban sayesinde İsmail’in de ömrü uzadı.

Ehli kitabın (Hıristiyanların ya da Yahudilerin) din hakkında dediklerine inanılır mı?



Ebu Nemle’nin oğlu şöyle demiştir: Babam bir gün Resûlullah’ın yanında otururken Yahudilerden bir adam geldi. O sırada bir cenaze götürüldü. Yahudi Hazreti Peygambere: “Bu cenaze konuşur mu?” diye sordu. Resulullah (s.): “Allahü a’lem- Allah daha iyi bilir” buyurdu. Yahudi: Bu cenaze konuşuyor” demesi üzerine Resûlullah (s.):
وقُولوا: آمَنَّا باللَّهِ وما أُنْزِلَ إلَيْنَا لا تُصَدِّقُوا أهْلَ الكِتَابِ ولا تُكَذِّبُوهُمْ “Ehli kitap size bir şey söylediğinde onları ne tasdik edin, ne de yalanlayın! Ancak: “Biz Allah’a ve bize indirilene iman ettik.” deyin. Eğer o konuştuğu batıl ise onu tasdik etmemiş, yok eğer hak ve doğru ise onu yalanlamamış olursunuz.” buyurdu. (Ahmed 4/136)
Aynı konu ile ilgili diğer bir rivayet ise şöyledir:
كانَ أهْلُ الكِتَابِ يَقْرَؤُونَ التَّوْرَاةَ بالعِبْرَانِيَّةِ، ويُفَسِّرُونَهَا بالعَرَبِيَّةِ لأهْلِ الإسْلَامِ، فَقالَ رَسولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ: لا تُصَدِّقُوا أهْلَ الكِتَابِ ولا تُكَذِّبُوهُمْ، وقُولوا: {آمَنَّا باللَّهِ وما أُنْزِلَ إلَيْنَا(
Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir: “Ehl-i Kitap Tevrat’ı İbranice okuyorlar ve Müslümanlara Arapça olarak açıklıyorlardı. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu:
“Ehl-i Kitap’ı ne tasdik edin, ne de yalanlayın. ‘Allah’a ve bize indirilene iman ettik’ deyin.”  (Buhârî, İtisâm 25, Tevhid 51)
Cenaze ile ilgili Hadisin sıhhat durumuna gelince, hadis alimleri şöyle derler: Bu hadisin ilk ravisi İbn-i ebu Nemle, mechul (kim ve nasıl olduğu bilinmeyen) ensardan bir zattır. İkincisi Hazreti Peygamber eğer o zamanda cenazenin konuştuğunu bilmiyordu ise de sonraları Allah öğretmiştir. Nitekim şu hadisi şerif bunu bize öğretiyor:
 عن أَبى سَعِيدٍ الْخُدْرِيَّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ , قَالَ : كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ , يَقُولُ : " إِذَا وُضِعَتِ الْجِنَازَةُ فَاحْتَمَلَهَا الرِّجَالُ عَلَى أَعْنَاقِهِمْ ، فَإِنْ كَانَتْ صَالِحَةً قَالَتْ : قَدِّمُونِي ، وَإِنْ كَانَتْ غَيْرَ صَالِحَةٍ قَالَتْ لِأَهْلِهَا : يَا وَيْلَهَا أَيْنَ يَذْهَبُونَ بِهَا , يَسْمَعُ صَوْتَهَا كُلُّ شَيْءٍ ، إِلَّا الْإِنْسَانَ وَلَوْ سَمِعَ الْإِنْسَانُ لَصَعِق .
Ebu Saîd el-Hudri (r.a.), Hazreti Peygamber (s.)in şöyle buyurduğunu rivayet eder: 
 “Cenazeyi erkekler omuzlarına alıp götürürlerken eğer salih =iyi bir kimse ise: “Kaddimûnî –beni çabuk götürün) der. Eğer salih değilse ehline, dostlarına: (ya veylehâ. eyne tezhebûn – Eyvah, beni nereye götürüyorsunuz?) der. Onun bu sesini insandan başka her şey duyar. Eğer insan duysa, bayılıp düşer.” (Buhari Cenaiz / 51)
Hadislerden öğrendiklerimiz
Hazreti Peygamber Sallallahü aleyhi ve selleme bir şey sorulduğunda eğer onu bilmiyor idiyse “Allahü A’lem-Allah en iyisini bilir” derdi. Bizlere de din konusunda bir şey sorulduğunda eğer bilmiyorsak ‘Allah bilir’ deyip, bilene havale etmemiz gerekir. Bana göre şöyledir, böyledir diyerek kafadan fetva vermemeli.
Yukarıdaki hadiste cenazenin konuşup konuşmadığı Hazreti Peygambere daha önce bildirilmemişti. Sonraları cenazenin konuştuğunu haber vermiştir.
Din konusunda ehli kitabın anlattıkları şeyler İslam’a ters değilse ihtiyatlı davranıp ‘olabilir de, olmayabilir de’ demeli. Anlatılan bir kıssa ise ve onda ibret alınacak şey varsa onu dinlemede ve anlatmada sakınca yoktur.

26 Temmuz 2020 Pazar

Hazreti Abbas’dan fidye alınması, Efendimizin bir mucizesi daha! (2)



Bir çok kaynaklara göre Hazreti Peygamber (s.)in amcası Abbas iman etmişti ama imanını açıklamamıştı.  Bunu için de Bedir’e istemeyerek gelmişti. Bunu tahmin eden ensardan bazı zatlar Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istediler de: "Yâ Rasûlallah! Bize müsaade buyur da, kız kardeşimizin oğlu Abbas b. Abdulmuttalib'in kurtulmalık akçesini kendisine bırakalım" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! Vallahi, bir dirhemini bile bırakamazsınız!" buyurdu.[1]
Hz. Abbas, kendisinin ve yeğeni Akîl'in kurtulmalık akçeleri olmak üzere, Medine'ye 80 ukiyye altın veya 1000 dinar gönderdi. Antlaşmalısınınkini göndermedi. Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Abbas'ın elçisi Ebu Râfi'i geri çevirdi.
Hz. Abbas, Ebû Râfi'e: "Sen, yine ne demeye geldin?" dedi. Ebu Rafi' de, anlaşmalısının kurtulmalık akçesini almaya geldiğini haber verdi. Hz. Abbas, ister istemez, onun kurtulmalık akçesini de gönderdi.
Dikkat edilecek olursa Hazreti Peygamber (s.) öp öz amcasının bile kalbinden iman ettiğine bakmayıp  "Senin Müslümanlığını Allah bilir, dediğin doğru ise, Allah elbette onun ecrini sana verir. Amma, senin işin, görünüşte, bizim aleyhimize idi. Sen hele kurtulmalık akçelerini ödemeye bak!" buyurdu ve onun yanında bulunan 20 ukiyye (800 dirhem) altına da, harp ganimeti olarak el koydu.” Adaletin uygulanması gerektiği yerde akraba da olsa, kalbi temiz de olsa gereken yapılır. İşte buna Şeriat denir.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Nevfel b. Hâris'e de: "Ey Nevfel! Kurtulmalık akçesi ödeyip kendini esirlikten kurtar!" buyurunca, Nevfel: "Yâ Rasûlallah! Kendimi esirlikten kurtarmak için verecek hiçbir şeyim yok!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Cidde'de bulunan süngülerini versen ya!" buyurdu.
Nevfel: "Vallahi, benim Cidde'de süngülerim bulunduğunu benden ve Allah'tan başka kimse bilmiyordu! Şehadet ederim ki; sen, Resûlullahsın!" dedi ve süngüleri verip kendisini esirlikten kurtardı ki, onlar 1000 tane idi.[2]
Bu hadise de gösteriyor ki, Hazreti Peygamber Sallallahü aleyhi ve selleme Kur’an’dan başka birçok vahy Allah tarafından ona bildirilmiştir. Bunun örnekleri sayılmayacak kadar çoktur. Nu mutlu o peygamberi rehber edinip onun nurlu yolunda yürüyenlere…


[1][533] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 14, Buhârî, Sahih, Cihad/172, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 22, Zehebî, Megâzî, s. 91 E bu'l-Fidâ, el-Bidâye.
[2][546] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 46, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1 512,13, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 269, İbn Hacer,el-İsâbe, c. 3, s.