Bugün Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğü’nde bulunan Ayasofya ile ilgili vakfiyenin
içeriği günümüz Türkçesiyle şöyle ifade edilebilir:
“İşte bu
benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi
değiştirirlerse, bir maddesini tebdil ederlerse, onu iptal veya tadile
giderlerse, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya
Camii’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını
değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta
yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlarsa,
camilikten çıkarır ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler
ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi
hesaplarına geçirirlerse, huzurunuzda ifade ediyorum ki, en büyük haramı
işlemiş ve günahlar kazanmış olurlar.
Bu sebeple,
bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün
yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen lâneti onun ve onların
üzerine olsun! Azapları hafiflemesin, haşr gününde yüzlerine bakılmasın!
Kim bunları
işittikten sonra, hâlâ bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene
ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.” (Fatih Sultan Mehmed Han, 1 Haziran
1453).
Ayasofya’nın müzeye dönüştürülme sürecinde
işte bu “vakıf senedi” yok sayılmış, Evkaf Umum Müdürlüğü’ne(Vakıflar
Genel Müdürlüğü) yazılan 7.11.1934 tarih ve 153197/107 sayılı
mütalâanamede:
“Bu camiin
Bizanslılardan kalma bir eser olması hasebiyle hiç bir vakfı olmadığı ve her ne
kadar cami olduktan sonra, sultanlar ve halk tarafından bazı gelirler
bağışlanmışsa da bunlardan âşar olarak bağlanan sultan gelirlerinin kaldırılmış
olduğu ve halk tarafından bağlanan gelirlerin ise Kur’an okumak ve buna benzer
belli ve nerede olursa olsun yapılabilir dini emekler olup müzeye çevrilmesi ve
korunması için verilecek bir geliri bulunmadığı ve şimdiye kadar tamiri,
gelirine bakmadan diğer vakıflarla bir arada yapılagelmekte olan bu bina, cami
olmaktan çıkınca artık buna imkân kalmayacağı ve bütçelerinin bugünkü vaziyeti
herhangi bir yardıma da yol bırakmamakta olduğu ve çevresindeki yapılardan
evkafa ait olanları yıkmak ve kaldırmak elden gelirse de ötekine berikine ait
olanların evkafça satın alınmasına imkân bulunmadığı bildirilmiştir”.
Ne gariptir
ki, Ayasofya’nın vakfının olmadığı, vakıf geliri bulunmadığı resmen ifade
edildikten sadece dört yıl sonra, 1938 yılında Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya
Vakfiyesi, yine Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanmıştır.
Buna bile
bile lâdes derler!
Evet, ama
neden böyle bir şeye gerek duyuldu? Sorunun cevabı,2/1589 sayılı Bakanlar
Kurulu “Kararname”sinde veriliyor, ancak hiç inandırıcı değil. Şöyle
deniyor:
“Maarif
Vekilliği’nden yazılan 14.11.1934 tarih ve 94041 sayılı tezkerede; eşsiz bir
mimarlık sanat âbidesi olan İstanbul’daki Ayasofya Câmii’nin tarihi vaziyeti
itibari ile müzeye çevrilmesi bütün şark âlemini sevindireceği ve insanlığa yeni
bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle bunun müzeye çevrilmesi, çevresindeki
evkafa ait dükkânların yıktırılması ve diğerlerinin de evkafça istimlâk edilmesi
sureti ile güzelleştirilmesi ve tamiri ve daimî muhafazası masraflarına
karşılık da evkafça bu sene ve gelecek seneler bütçelerinden muayyen bir para
ayrılması hakkında bir karar ittihazı istenilmiş ve Evkaf Umum Müdürlüğü’nden
yazılan 7.11.1934 tarih 153197/107 sayılı mütalâanamede, bu camiin
Bizanslılardan kalma bir eser olması hasebi ile hiç bir vakfı olmadığı ve her
ne kadar cami olduktan sonra Sultanlar ve halk tarafından bazı gelirler
bağlanmışsa da bunlardan âşâr olarak bağlanan Sultan gelirlerinin kaldırılmış
olduğu ve halk tarafından bağlanan gelirler ise Kur’an okumak ve buna benzer
belli ve nerede olursa olsun yapılabilir dinî emekler için olup müzeye
çevrilmesi ve korunması için verilecek bir geliri bulunmadığı ve şimdiye kadar
tamiri, gelirine bakmadan diğer vakıflarla bir arada yapılabilmekte olan bu
bina cami olmaktan çıkınca artık buna da imkân kalmayacağı ve bütçelerinin
bugünkü vaziyeti herhangi bir yardıma da yol bırakmamakta olduğu ve
çevresindeki yapılardan evkafa ait olanları yıkmak ve kaldırmak elden gelirse
de, ötekine berikine ait olanların evkafça satın alınmasına imkân bulunmadığı
bildirilmiştir.
Bu iş İcra
Vekilleri Heyeti’nde 24.11.1934’te görüşülerek, camiin çevresindeki evkafa ait
binaların Evkaf Umum Müdürlüğü’nce yıktırılarak temizlettirilmesi ve diğer
binaların istimlâk, yıkma ve binanın tamir ve muhafazası masrafları da Maarif
Vekilliğince verilmek sureti ile Ayasofya Câmii’nin müzeye çevrilmesi tasvip ve
kabul olunmuştur. 24.11.1934”.
Ayasofya
Camii’nin müzeye
çevrilip (01 Şubat 1935) kimliksizleştirilmesinin 81. yıldönümünde hafızaları
tazelemek istedim.(13 Şubat 2016 tarihli Yeni Akit
Gazetesi Yavuz bahadıroğlu’nun makalesi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder