Hicretin 4. yılı safer ayında vuku bulmuştur. Şöyle ki: Amir
oğullarının reisi Amir b. Mâlik Medine’ye gelerek resûl-i Ekrem-i
ziyaret etmişti. Bu mülâkat sırasında Resûlullah Sallallahü aleyhi ve sellem Amir’e
Müslüman olmasını teklif etmiş, o ise, İslam’ı kabul etmemekle beraber İslam’a
girmekten uzak da kalmamıştır. ve:
Ya Muhammed! Necd halkına ashabından bir heyet gönderir de
İslam’a davet edersen mühim bir kuvvet olan bu kalabalık kavmin, senin davetine
icabet edeceğini umarım, demişti. Resûl-i Ekrem:
Necidlilerin, ashabıma kötü muamele etmelerinden korkarım,
buyurmasına karşı:
“Ben onları ahd ü emanıma (himayeme) alırım, sakın çekinme,
gönder, halkı emrine, İslam’a davet etsinler” demişti. Bu teminat üzerine o da
Necd halkına din öğretmek için Münzir b. Amr başkanlığında, soffa
ehlinden 40 veya 70 kurrayı gönderdi. Bunlar Maûne kuyusunun yanına
vardıklarında Haram b. Milhan’ı Hazreti Peygamber (s.)in mektubuyla
Amir oğullarının yeni reisi Amir b. Tufeyl’e gönderdiler. O günlerde Amir b.
Malik ölmüştü. Onun için Haram b. Milhan mektubu Amir b. Tufeyl’e
verdi. Bu küstah herif mektuba hiç bakmadan bir mızrak darbesiyle Haram b.
Milhan’ı şehid etti. Sırtından vurulan mızrağın ucu göğsünden çıkan Haram:
“Füztü ve Rabbi’l-Kâbe – Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki ben (Cenneti)
kazandım” dedi ve şehit oldu.
Âmir b. Tufeyl, diğer sahabeleri de öldürmek için kendi
kavmi olan Amir oğullarını imdada çağırdı ise de onlar “Biz Amir b. Malik’in
ahdini bozmayız; onun Müslümanlarla ahdi var” diye gelmediler. Bunun üzerine
Amir b. Tufeyl, Süleym oğullarına mensup Usayye, Ri‘l, Zekva ve Lihyan kabilelerini
imdada çağırdı. Onlar da icabet edip geldiler ve Ka‘b b. Zeyd hariç
hepsini şehit ettiler. Ka‘b da sonraları Hendek gazasında şehit
düşmüştür.
Cebrail (a.s.) bu faciayı Resul-i Ekrem’e: “Seriyyedeki
bütün ashabın Rablerine kavuştular. Allah da onlardan razı oldu ve onları
memnun etti” diye bildirdi.
Bu facia üzerine Rasûlullah, Allah’a ve O’nun Resûlüne isyan
eden Ri‘l, Zekvan, Lihyan oğulları ve Usayye oğulları üzerine kırk sabah
(lânetle karışık) beddua etti.[1]
Cabir b. Abdullah (r.a.) der ki: Uhut günü Resûlullah
(sallallahü aleyhi ve sellem) bana baktı ve: “Seni üzgün görüyorum, ne dersin?”
buyurdu. Ben: “Ya Rasûlallah! Babam şehid oldu, bir miktar da borç ve çoluk
çocuk bıraktı” dedim. O: “Allah, hiç kimse ile arada perde olmaksızın
konuşmazken, babanla yüz yüze konuştu ve ‘İste vereyim’ buyurdu. Baban:
“Beni tekrar dünyaya gönder de ikinci defa senin yolunda öldürüleyim” dedi.
Allah C.C.: “Benim önceden verdiğim bir sözüm vardır: Onlar (ahirete
gidenler) tekrar dünyaya döndürülmezler” buyurdu.
Ya rabbi! Bu durumumu, geride kalanlara haber ver, dedi.
Allahü Teâlâ da şu ayetleri inzal buyurdu:[2]
“Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve
kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında
rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine
katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı
müjdesinin sevincini duymaktadırlar.[3]
Bu olayda en ilginç şeylerden birisi, Sırtından vurulan
mızrağın ucu göğsünden çıkan Haram b. Milhan’ın: “Eyvah, yandım, öldüm,
çoluk çocuğum nerede kalacaklar… demeyip, “Füztü ve Rabbi’l-Kâbe –
Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki ben (Cenneti) kazandım” demesidir. Anlayana
şehitlik işte budur. Dilerim Rabbim ben fakiri de bu şehitler kervanına ilhak
eylesin . Amin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder