Allah’ın kullarına
uyanmaları için verdiği musibetlerden birisi de tefrikadır. Fikir ayrılığı
yüzünden birbirleri ile didişmeleri, boğuşmalarıdır. Şu aşağıdaki ayet bunu en
güzel biçimde açıklamaktadır:
“ De ki: "O,
size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap
göndermeğe, ya da sizi grup grup birbirinize düşürmeğe ve kiminizin şiddetini
kiminize tattırmaya gücü yetendir." Bak, anlasınlar diye, âyetleri değişik
biçimlerde nasıl açıklıyoruz.” (En’am/65)
De ki: O
Allah'ın size üstünüzden ve ayaklarınızın altından bir azab göndermeye,
Üstten azab, yıldırım düşmek, taş yağmak, tufan olmak gibi gök âfetleri;
ayakların altından azab da, zelzele olmak, yerin göçmesi, su ve ateş çıkması
gibi yer
âfetleri gibi şeylerdir.
İbnü Abbas
hazretleri “üstten
azab” valilerin zulmü, “alttan
azab ise” terbiyesizlerin
kötülüğüdür, demiştir. Bazı tefsirciler de baştan veya alttan gelen
hastalıklar ve musibetler ile tefsir etmişlerdir. Âyet, hepsini ihtimali içine
almaktadır.
“veya sizi fırkalara ayırmaya”
(“Şiya’”
kelimesi, şia'nın çoğuludur. Şîa da birbirlerinin arkasından giderek bir emîre veya reise taraftar
olan fırka demektir) veya sizi fırka fırka birbirinize geçirmeye, yani her biri
bir başkana taraftar olmuş ve çeşitli isteklere ayrılmış muhtelif fırkalara
parçalayıp birbirinizle çarpıştırmaya, ve bir kısmınıza, diğer bir kısmınızın (öldürme
ve başka şeyler gibi) kötülük ve şiddetini acı acı tattırmaya gücü yeter. Ve
bunlara gücü yeten ancak odur. "Bak, âyetlerimizi nasıl inceden inceye
açıklıyoruz ki, akıllarını başlarına alsınlar."
Hak kulundan intikamın gene kul ile alır.
Bilmeyen ilm-i ledünni anı kul yaptı sanır.
Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir.
Emri bârî olmayınca sanma bir çöp deprenir.
Üstten gelip her tarafı kaplayan ya da dipten
fışkıran azabı düşünmek, nefislere sağdan ya da soldan gelen azabı düşünmekten
daha çok etki eder. Çünkü insan sağ taraftan ya da sol taraftan gelecek bir
azabı savabileceği kuruntusuna kapılabilir, ancak tepesinde ya da ayaklarının
dibinden gelecek bir azaba gelince, bu, her tarafı bürüyen kahredici ve sarsıcı
bir azapdır. Karşı koymak, direnmek mümkün değildir. Bu duygulandırıcı ifade,
insanın duygu ve düşüncesini sarsan böylesine güçlü etkenleri içermektedir. Bu
ifade, aynı zamanda yüce Allah'ın dilediği zaman, dilediği gibi kullarına azap
edebileceği gerçeğini de dile getirmektedir.
Bunlar gelip geçici olanlardır. Bir de sürekli olan
azablar vardır ki onlar da: insanları guruplara ayırıp Sürekli bir çekişme ve
didişme içinde olurlar. Bir düşmanlık ve çarpışmadır sürüp gider.
İnsanlık her ne zaman Allah'ın sisteminden sapmış,
hayatın yönlendirilmesini insanların arzularına, çekişmelerine, ihtiras ve
bilgisizliklerine, zaaf ve eksikliklerine bırakmışsa, uzun tarihinin birçok
döneminde bu tür bir azapla hep karşı karşıya kalmıştır. Ne zaman ki insanlar,
hayatları için düzen, sistem, şeriat ve kanun, değer ve ölçüleri kendi
kendilerini belirleme alçaklığına düştülerse, o zaman bazısı bazısına kulluk
yapmak zorunda kalmıştır. Kimisi koyduğu düzen, sistem, yasa ve kanunlara
başkalarının boyun eğmesini istemiştir. Onlar da bundan kaçınıp, karşı
çıkmışlar. Bu sefer de boyun eğmekten kaçınıp, karşı çıkanlara saldırmaya
başlamışlar. Eğilimleri, arzuları, ihtirasları ve düşünceleri hep çatışır.
Böylece kimisi diğerlerinin belâsını çeker. Bazısı geri kalanlara kin besler.
Bazısı da başkalarını inkâr eder. Çünkü hep birlikte, tüm kulların emirlerine
uyduğu yüce ma'budun koyduğu ölçüye başvurmuyorlar. Eğer Yüce Allah’ın koyduğu
kurallara göre hayatlarını tanzim etselerdi, hiç kimse içinde bir eziklik
hissetmeyecekti. Çünkü Allah’a kul olan, insana kul olmayı asla kabul etmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder