İmam Şafiî'nin Adı: Muhammed bin İdris’dir. Soyu, (dokuzuncu dedesi), Hz. Peygamber (s.a.v.)in 3. dedesi Abdi Menaf'ta birleşir. Kureyş kabilesindendir.
Hicri 150 (miladi 767) de Gazze'de
doğdu ve hicri 204 (miladi 20 Ocak 820)de 54 yaşında iken bir Cuma gecesi
Mısırda vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir.
İki yaşında iken babası vefat etti.
Annesi onu alıp Mekke'ye götürdü. 7 yaşında Kur'an'ı Kerimi ezberledi. On
yaşında iken İmam Malik'in (iki ciltlik) Muvatta'ını 9 gecede ezberledi. Sonra
Medine'ye giderek, İmam-ı Malik bin Enes'in talebesi oldu. "Yarın gel de
sana Muvatta'ı okutayım" deyince, "Ben onu ezberledim" dedi ve
Muvatta’ı ezberden okudu.
Sonra
gidip beş sene Yemende kadılık yaptı. Daha sonra Bağdat'a giderek İmam Ebû
Hanife'nin talebesi İmam Muhammed'den ders aldı. İmam Muhammed, İmam Şafiî'nin
aynı zamanda üvey babasıdır. Bu konuda şöyle demiştir: "İmam Muhammed'den
öğrendiğim mes'elelerle ve ilimle bir deve yükü kitap yazdım. Eğer o olmasaydı
ben ilim kapısının eşiğinde kalmıştım".
Sonra Mekke’ye geldi, dokuz sene
orada kaldıktan sonra gene Bağdat'a döndü ve Ahmet Bin Hanbel orada ondan ilim
alarak talebesi oldu. Bağdat’taki ictihadlarını “El-Hücce” isimli kitabında
topladı. Sonra Mısır’a gitti ve orada
yeni olaylarla karşılaşınca, çevrenin örf ve adetlerini de dikkate alarak yeni
ictihadlarda bulundu. Böylece önceden Bağdat’ta sahip olduğu ictihadlarından
bir kısmını değiştirerek Mezheb-i cedidini kurdu. Bunları da “El-Ümm” isimli
kitabında yazdı.
Şöyle bir menkıbesi anlatılır:
Harun Reşit her sene Bizans
imparatorundan birçok vergi alırdı. Bir sene İmparator, âlimlerle münakaşa ve
tartışmak için ruhbanlar gönderdi. "Eğer bizi yenerlerse vergi vermeye
devam edeceğiz; yok biz yenersek vermeyiz, dedi.
400 Ruhban geldi. Halife bütün
âlimlerin Dicle kenarında toplanmalarını emretti. İmam Şafi‘iyi çağırarak:
"Hıristiyan ruhbanlara sen cevap ver" dedi. Herkes Dicle kenarında
toplandı. İmam Şafiî seccadesini alarak nehire doğru yürüdü. Seccadeyi nehire
atıp üzerine oturdu ve: "Benimle tartışmak isteyen buraya gelsin"
dedi. Bu durumu gören ruhbanların hepsi Müslüman oldular. Bizans İmparatoru
bunu duyunca: "İyi ki o buraya gelmemiş. Yoksa buradakilerin hepsi de
kendi dinlerini bırakıp Müslüman olurlardı" demiştir.
Bir defasında ders verirken on defa
ayağa kalktı. Sebebini sorduklarında: Seyyidlerden[1]
bir çocuk kapının önünde oynuyor. Onu gördüğüm zaman ona hürmeten ayağa
kalkıyorum. Rasûlullah’ın torunu ayakta dururken oturmak reva değildir"
demişti.
Bir kadın kocasına ey cehennemlik
(cehennem odunu) dedi. Bunun üzerine adam: Ben cehennemliksem sen de benden
boşsun, dedi. Fakat hanımını çok seviyordu. O zamanın alimleri "Kimin
cehennemlik olacağını ancak Allah bilir" diye aciz kaldılar. İmam Şafiî
Ben bu meseleyi hallederim, dedi. Adama: “Sen hiç günah işleyeceğin vakit Allah
korkusundan bu günahı terk ettiğin oldu mu”? diye sordu. Adam: Çook, dedi.
Öyleyse sen cennetliksin, eşine sahip ol, dedi. Ne ile delil getirdin?
Sorusuna, Allah "فَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَاْوَى Bir kimse Allah
korkusundan nefsini günahtan men ederse onun yeri cennettir"[2]
ayeti ile, dedi.
İmam Şafiî (rahmetullahi aleyh) der
ki:
"Ühibbüssâlihîne ve lestü
minhüm. Leallî en enâle bihim şefâaten.
(Onlardan olmadığım halde sâlihleri
severim. Umarım ki bununla şefaate nail olurum).
“Su gurbete çıkmasaydı kokardı;
altın maden olarak dursaydı değersiz kalırdı.”
(İmam
Şafiî)
İmam Şâfiîden istenen 8 şey:
İmam Şafiî bir gün sabah namazından
sonra evine dönerken, ilmiyle amel ederek derin tefekkür içinde yürüyordu. Onun
böylesine dalgın şekilde yürüdüğünü gören biri yaklaşıp sordu:
- Efendi hazretleri! Derin düşünce
içinde yürüyorsunuz gibi geliyor bana. Bir sıkıntınız mı var?
- Evet, der. Her sabah eve
dönerken benden istenenleri düşünüyorum da, o sebepten dalgın yürüyorum.
- Her sabah sizden kimler, ne
istiyorlar? İmam bunları şöyle sıralar:
- Rabbim, benden farzlarını
istiyor. Ailem benden helal nafaka istiyor. İmanım ve aklım benden kendilerine
uymamı istiyor. Nefsim ve şeytanım kendilerine uymamı istiyor. Yanımda bulunan
kiramen kâtibîn melekleri ise hep sevap yazdırmamı istiyor. Yeni başladığım bu
gün, bir gün daha yaşlandığımı düşünmemi istiyor. Azrail de kendisine bir gün
daha yaklaştığımı hatırlamamı istiyor. İşte ben her sabah bu istenenleri
düşünerek yürüyorum evime doğru. Dalgın yürüyüşüm bundandır.
Bu defa düşünme sırası soru
sahibine gelir:
- Ya imam! Bunlar sadece sana mı
soruluyor; yoksa bana da soruluyor mu? Hazreti İmam tebessüm ederek cevap
verir:
- Onu senin irfanın bilir. Ben
kendime her sabah böyle sorular sorulduğunu hissediyorum.
- Adam beklemeden cevap verir:
“Evet ya İmam, der. Bu sorular bana da, hatta her sabah günlük hayatına
başlayan herkese de sorulan sorulardır. Ama biz bunları düşünmüyorsak, bize
sorulmayışından değil, bizim gafletimizdendir…
İmam Şafi‘î’den bir kenkıbe
daha:
Bir adam para
kazanmak için nasıl istek duyarsa, ben de ilim elde etmek için öyle istek
duyarım. Yavrusunu kaybeden anne bulunca nasıl sevinirse, ben de bilmediğim bir
meselenin cevabını bulunca öyle sevinirim. İlim, öğrenilen değil,
yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen para gibidir. Sahibine hiç faydası olmaz.
Sadece ‘bilgim var’ diye gururlanmasına sebep olur, o kadar.
İmam Şâfi‘î Hazretlerinden:
Bir adam para
kazanmak için nasıl istek duyarsa, ben de ilim elde etmek için öyle istek
duyarım. Yavrusunu kaybeden anne bulunca nasıl sevinirse, ben de bilmediğim bir
meselenin cevabını bulunca öyle sevinirim. İlim, öğrenilen değil,
yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen para gibidir. Sahibine hiç faydası olmaz.
Sadece ‘bilgim var’ diye gururlanmasına sebep olur, o kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder