Ümmü Ma'bed Hatun, akıllı,
iffetli ve güçlü bir kadındı. Kuraklık ve kıtlık yıllarında Kudeyd'deki
çadırının önüne oturur, gelen geçen yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışırdı.
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir, Âmir b.
Füheyre ve Abdullah b. Uraykıt da hicret esnasında onun çadırına uğradılar.
Ondan hurma veya et satın almak istediler. Fakat Ümmü Ma'bed Hatunun yanında
bunlardan hiçbir şey bulamadılar. Çünkü hazarda, seferde azığı tükenen veya
kıtlığa uğrayan halk, onda bulduklarını, satın alır, tüketirlerdi.
Ümmü Ma'bed Hatun: "Vallahi,
yanımızda bir şey bulunsaydı, sizin ihtiyacınızı gidermek için ikram
ederdim!" dedi. Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Ümmü Ma'bed! Yanında
süt bulunur mu?" diye sordu. Ümmü Ma'bed Hatun:
"Yoktur! Vallahi davarlar kısırdır!"
dedi. Peygamberimiz (a.s.), çadırın bir tarafında duran arık koyunu gördü ve:
"Ey Ümmü Ma'bed! Nedir şu
koyun?" diye sordu.
"O, arık, davar sürüsünden
geri kalmış, dermansız, güçsüz bir koyundur!" dedi.
"Onda süt var mı?"
diye sordu.
"O, bundan tamamıyla
mahrumdur!" dedi.
"Benim onu sağmama izin
verir misin?" diye sordu.
"Evet! Anam, babam sana
feda olsun! Eğer sen onda süt bulabileceğini sanıyorsan, sağ!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.), koyunu getirtti.
Koyunun arkasına çömeldi. Bacaklarını ayırdı. Besmele çekti. Koyunun memesini
eliyle sığadı[1][210] ve: "Ya
Allah! Ona (Ümmü Ma'bed'e) koyununu bereketli kıl!" diyerek dua edince,
koyunun memesi sütle dolup taştı! Peygamberimiz (a.s.) beş on kişinin kanasıya
içeceği büyüklükte bir kap getirtti ve içine süt sağdı. Kabı ağzına kadar
doldurdu. Önce Ümmü Ma'bed Hatun ondan kanasıya içti. Peygamberimiz (a.s.)ın
yoldaşları da ondan kanasıya içtiler. Onlardan sonra da, Peygamberimiz (a.s.) içti
ve: "Kavmin sulayıcısı, onlardan sonra içer!" buyurdu. Hepsi de,
susadıktan sonra, ondan tekrar içtiler ve kandılar. Peygamberimiz (a.s.),
tekrar kabın içine süt sağıp doldurdu ve Ümmü Ma'bed Hatuna bıraktı. Ümmü
Ma'bed Hatun bir koyun getirip kesti. Etini pişirdi. Peygamberimiz (a.s.)la
arkadaşları ondan yediler. Ümmü Ma'bed Hatun; pişirdiği etten, yolda
yiyecekleri kadar da, onların sofralarına koydu. Etin daha çok kısmı
kendilerine kaldı.[2][213]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder