16 Kasım 2020 Pazartesi

Hazreti Nuh Aleyhisselam, gemisi ve tufan hadisesi

 

 Hazreti Adem’den sonra insanlar çoğalmış, bir çok yerleri imar etmiş, fakat hakiki dini, ALLAH Teâlâ’nın birliği ve mabudiyeti hakkındaki tevhid akidesini bırakmış, putlara tapınmaya başlamışlardı.

Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunan Nuh (A.S) Peygamber gönderildi. Bu muhterem zatın dokuz yüz elli sene süren öğütlerini dinlemediler. Sonunda Hz. Nuh, ALLAH Teâlâ’nın emri ile bir gemi yapmaya çalıştı. Bu gemi yapılıp bitince gökten yağmurlar yağmaya, yerlerden sular fışkırmaya, denizler kaynayıp taşmaya başladı. Sular bütün yeryüzünü kapladı. Dağların tepelerini bile aştı. Buna “Tufan Hadisesi” denir ki, rivayete göre Hz. Adem’in yaratılışından “2242” sene sonra vuku bulmuş, beş veya yedi ay devam etmiştir.

Nuh (A.S), Sâm, Hâm, Yâfes adındaki üç oğlu ile diğer müminleri ve münasip gördüğü
hayvanlardan birer çift gemiye almış, bunların dışında kalanlar, suların içinde boğulup gitmişlerdir. Hz.
Nuh’un Yâm veya Kenan adındaki oğlu da kendisine inanmayıp bu günahkâr kavim arasında suda boğulup gitmiştir.
Daha sonra yağmurlar kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, Hz. Nuh’un gemisi de Musul civarında
“Cudi” denilen dağın üzerine Muharremin onuna rastlayan “Âşûra” gününde oturmuş, rivayete göre kırkı erkek, kırkı da kadın olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi halkı karaya çıkmış, ALLAH Teâlâ’nın dinine sarıldıkları için selamete ermişlerdir.

 Hz. Nuh’a ikinci Adem denir. Çünkü yeryüzündeki insanlar tufandan sonra bütün onun neslinden türeyip yeryüzüne dağılmış, aralarında başka başka diller meydana gelmiştir.
Rivayete göre Hz. Nuh’un oğlu bulunan Sâm; Arapların, Farsların, Rumların, Hâm da Sudan
kavminin, Yâfes de Türklerin ilk babasıdır.
Hz. Nuh, tufandan sonra altmış sene veya üç yüz elli sene kadar daha yaşamıştır. (Büyük İslam İlmihali Ö. N. Bilmen)

Hazreti Nuh kıssasından alınacak İbretler:

O gemi, ilk yapılan gemidir ve insanlığa numunedir.

İnsanların kendilerini korumaları için çarelere başvurmaları, sebeplere sarılmaları gerekir.

“Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap” (Hud/37) ayetindeki “Gözetimimiz” kelimesinin cemi sîğasıyla oluşu, sanki birçok muhafız varmış gibi, gemi yapımına kimsenin mani olamayacağına işarettir.

Geminin yapılış şekli vahye dayanmaktadır.

Kafirler için duadan nehy, mukadderatın değişmeyeceğine işarettir.

Geminin abanoz ağacından yapıldığı, üç kat olduğu, 300 arşın boyunda olduğu, o zaman insanların dünyanın belirli bir bölgesinde bulunduğu ve tufanın oradaki tüm insanları kuşattığı rivayet edilmektedir. Bunlara inanmak akaidle ilgili değildir. Yani bu son maddedeki bilgiler ayet veya hadise dayanmamaktadır.

Geminin varlığını inkar küfürdür. Gemiye binen az insan, birçok kâfirden daha değerlidir ki, Allah kafirleri helak etti, müminleri dünyaya varis kıldı.

Yeryüzünde Müslüman bir çekirdeğin varlığı, yüce Allah'ın katında son derece önemli bir olgudur. O kadar ki, yüce Allah bu çekirdeğin hatırı için cahiliye sisteminin tüm varlığını, yurdunu, uygarlık eserlerini, yapılarını, güçlerini, birikimlerini tümü ile yok eder. Arkasından bu çekirdeği yeşertir, gözetip geliştirir. Günü gelip bu çekirdek esenlik içinde kurtuluşa erince, yeryüzünü yeniden onarıp kalkındırmakla görevlendirilir, tüm dünyanın mirasçısı olur.

Daha önce kavminin Hazreti Nuh’u kovalamaları, eziyetleri ve ihtarı ile yüz yüze gelince, aşağıdaki ayette bize anlatıldığı üzere, çaresizlik içinde yüce Allah'a sığınmıştı:

~~54.9~
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ   ~~54.10~
فَدَعَا رَبَّهُ اَنّٖى مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ* ~~54.11~
فَفَتَحْنَا اَبْوَابَ السَّمَاءِ بِمَاءٍ مُنْهَمِرٍ* ~~54.12~
وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلٰى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَ*~~54.14~
تَجْرٖى بِاَعْيُنِنَا جَزَاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ

"Onlardan önce Nuh'un soydaşları da yalanladı. Onlar bizim kulumuzu yalanlayarak `Bu adamı cinler çarptı' dediler ve çalışmasını engellediler. Bunun üzerine `Ben yenik düştüm, mağlup oldum, bana yardım et' diye Rabbine dua etti. İşte o zaman yüce Allah, yenik düşen bu kulunun hizmetine girsinler diye evrenin korkunç güçlerini harekete geçirdi:

"Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşalan sularla açtık. Yeryüzünde de kaynaklar fışkırttık. Her iki yönden gelen su, belirlenen bir ölçü uyarınca birleşti. Nuh'u tahtalardan yapılmış ve çivilerle çakılmış bir gemiye bindirdik. Bu gemi gözetimimiz altında sular arasında yol alıyordu. O kavmi (soydaşları) tarafından yalanlanan Nuh'un çektiği sıkıntılara karşılık bir ödüldü." (Kamer Suresi 9-14)

İşte çağdaş "islâmi diriliş hareketi" öncülerinin cahiliye rejimleri tarafından itilip kakıldıklarında, "yenilgiye" uğratıldıklarında her yerde ve her zaman karşısına geçip dikilecekleri korkunç tablo budur.

Onlar, yüce Allah'ın evrensel korkunç güçleri emirlerine vermesini hak eden kahramanlardır. Bu evrensel güçlerin "Tufan" olayı bu evrensel güçlerin sayısız aksiyon biçimlerinden sadece bir tanesidir. Nitekim yüce Allah "Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilemez." buyuruyor.

Bu kahraman öncülere düşen sadece şudur: Direnecekler, yollarında ısrarla yürüyecekler. Güç kaynaklarını bilecekler ve O'na yönelecekler. Yüce Allah'ın destekleyici kararı gerçekleşinceye kadar sabredecekler. Güçlü dostları ve dayanakları olan yüce Allah'ı gökte ve yerde hiçbir şeyin aciz bırakamayacağına, O'nun dostlarını, düşmanlarının ellerinde bırakmayacağına, eğer bir süre onları düşmanlarının ellerine teslim etmiş gibi görünse de bunun eğitme ve sınavdan geçirme amacına yönelik olduğuna güvenecekler. Bu eğitim ve sınav dönemi başarı ile aşılınca, yüce Allah, bu öncülere ve onlar eli ile, yeryüzüne dilediğini kesinlikle yapar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder