İslam’dan önceki cahiliye döneminde meclislerde, kadın insan mıdır, şeytan mıdır, canı var mıdır yok mudur? Diye tartışıyorlardı. Bunun için kadın bir eşya, bir mal hükmünde idi. Hazreti İbrahim’in dininin kalıntıları olarak meşru şekilde evlenmeler olduğu gibi, gayri meşru birçok evlenme şekilleri vardı. Bunlar: sayısız sınırsız evlenme, kadınlarını bir iki aylığına bir başkasının karısı ile trampa etme, bazı kadınların evlerine özel bir bayrak asarak her gelenle ilişkide bulunmak, babası ölünce analıklarını almak vs. gibi şeylerdi. Birçok kişiyle ilişkide bulunan kadının çocuğu olduğunda ‘Arrafe’ denilen kişilere sorarlardı. Onlar, kimin adını söylerse çocuk onun olurdu.
Bütün bunlar olurken, başka kadınlarla ilişki kurmayı kendileri için yiğitlik saymalarına karşın, kendi kızlarının böyle bir duruma düşmelerinden de fıtrat icabı rahatsız olurlardı. Bunu için de birçokları kız çocuklarını “ve’d-i benat” dedikleri üç usulden biri ile: a- iki üç yaşlarına geldiğinde kız çocuğunu alıp çölün ortasına bırakıp, “Ben biraz sonra gelirim” deyip geri dönerdi. Çocuk orada aç susuz ölürdü. B-Kızı çocuğunu atına ya da devesine bindirip başka şehre gider, çocuğu orada bir yere bırakıp kaçar gelirdi. C- canlı canlı toprağa gömerdi.
İslam, getirdiği devrimlerle kız çocuklarını layık olduğu yere çıkardı. Kadın bir anne olarak cennet onun ayakları altına serildi. Kız evlat olarak aşağıdaki hadislerle taltif edildi:
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِالْاُنْثٰى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظٖيمٌ *يَتَوَارٰى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهٖ اَيُمْسِكُهُ عَلٰى هُونٍ اَمْ يَدُسُّهُ فِى التُّرَابِ اَلَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ
“Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Aldığı kara haberden dolayı tanıdıklarına görünmekten kaçınır. Aşağılanmaya katlanarak onu alıkoysun mu, yoksa toprağa mı gömsün diye düşünür. Baksana, ne kötü hüküm veriyorlar!” (Nahl/58,59)
عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ كَانَ لَهُ ثَلاثُ بَنَاتٍ أَوْ ثَلاثُ أَخَوَاتٍ أَوْ ابْنَتَانِ أَوْ أُخْتَانِ فَأَحْسَنَ صُحْبَتَهُنَّ وَاتَّقَى اللَّهَ فِيهِنَّ فَلَهُ الْجَنَّةُ
“Kimin üç kızı veya üç kız kardeşi veya iki kızı ya da iki kız kardeşi olur da onlarla birlikte güzelce yaşar ve onlar hakkında Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olursa o kimse cennete girer.” (Tirmizi Birr/13)
وعن أَنس رضي اللَّه عنه عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « مَنْ عَالَ جَارِيتَيْنِ حَتَّى تَبْلُغَا جَاءَ يَومَ القِيامَةِ أَنَا وَهُو كَهَاتَيْنِ » وَضَمَّ أَصَابِعَهُ
“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız” buyurdu ve parmaklarını bitiştirdi. (Müslim, Birr/ 149, Tirmizî, Birr 13)
Açıklamalar
Çocuk, insana Allah’ın bir emanetidir. Onları himâye edip büyütmek yetişkinlerin vazifesidir. Çocukları hayata hazırlamak, yıllarca devam eden bir sabrı gerekli kılar. Kızları büyütüp yetiştirmek daha fazla bir dikkat ve itina ister.
Çocuğu himaye edip yetiştirmek iki şekilde olur. Biri maddî ihtiyaçlarını temin etmek, diğeri onu manevi bakımdan besleyip iyi bir terbiye almasını sağlamaktır.
Kız çocuklarının himayesi, onların dürüst ve namuslu bir kişiyle bir yuva kurmasını sağlayıncaya kadar devam eder. Hatta Resûlullah Efendimiz’in işaret buyurduğuna göre bu himaye daha sonraları da devam eder. Merhamet Pınarı Efendimiz şöyle buyuruyor:
عن أبي سعيد الخدري قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم من عال ثلاث بنات فأدبهن وزوجهن وأحسن إليهن فله الجنة
“Her kim üç kız çocuğunu himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lutuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir” (Ebû Dâvûd, Edeb 130; Ahmed Müsned, III, 97).
Yetiştirilmesi tavsiye buyurulan kız çocukları insanın kendi çocuğu olabileceği gibi, kız kardeşleri, sonradan evlendiği eşinin çocukları, hatta başkalarının himayeye muhtaç çocukları olabilir. Bu konuda yakınlık veya uzaklık önemli değildir. Hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem Efendimiz: “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himâye eden kimseyle ben, cennette şöyle yanyana bulunacağız” buyurmuştur.
Ne gariptir ki şu asrımızda hâlâ, kız evladını hakir görenler, ona mirastan pay vermeyenler, kadını ikinci sınıf sayanlar bir hayli fazladır.
Gülümsemelik: Tabiin’in meşhurlarından Hasan-ı Basri (r.a.) : kadınlardan peygamber gelmediğine göre, erkekler kadınlardan üstündür, demiş. Kadın evliyalardan sayılan Rabiatü’l-Adeviyye de: “Ama kadınlardan, ne firavun geldi, nede Nemrut” demiş. Ne dersiniz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder