Ebu cehil’in amcası Velid
b. Muğîre bir defa peygamberden Kur’an dinlemişti. Kur’an’ın belağatı
karşısında arkadaşlarına şunları söylemişti.
والله لقد سمعت مِنْ مُحَمّدٍ آنِفاً كَلاماً مَا هُوَ مِنْ كَلامِ
الأنْسِ وَلا مِنْ كلامِ الْجِنِّ إنَّ لَهُ لَحَلاوَة وَإنَّ عَلَيْهِ لَطَلاوَة
وَإِنَّ أعْلاهُ لَمُثْمِر وَإنَّ أسْفَلَهُ لَمُغْدِق وَأنَّهُ يَعْلُو وَمَا يُعْلَى عَلَيْه.
Az önce Muhammed’den bir şeyler dinledim. Vallahi o ne
bir insan sözü, ne de bir cin kelamıdır! Onda öyle bir tatlılık, öyle bir
güzellik var ki sormayın! O, dalları meyveli, dibi gölgeli, bol sulu (bereketli
bir ağaç gibidir) o daima yükselir, hiçbir şey onun üstüne yükselemez.
Bir
gün Kureyşin ileri gelenlerinden bir topluluk, Velid b. Mugîre'nin
yanında, Dârü'n-Nedve'de toplandılar. Velid b. Mugîre, onların içinde oldukça
yaşlı ve nüfuzlu bir kimse idi.
Kâbe’ye bir yıl onun
dışındaki Kureyşîler topluca örtü örterlerdi. Bir yıl da, tek başına o örterdi.
Yani Kâbe'ye örtü örtmekte Kureyşîlerin tümüne denk sayılırdı.
Velid b. Mugîre, onlara: "Ey
Kureyş cemaati! İşte, hac mevsimi de geldi! Bu mevsimde Arap heyetleri yanınıza
geleceklerdir. Tabiî ki, onlar şu adamınızın, (yani Hazreti Muhammed’in) işini
de işitmiş bulunuyorlardır. Onlar hac günlerinde yanınıza gelince, Muhammed
hakkında size birtakım sorular soracaklardır.
Kiminiz 'O bir sihirbazdır
diyecek. Kiminiz 'O bir şairdir diyecek. Kiminiz de 'O bir kâhindir diyecek. Onun
hakkında ihtilafa düşeceksiniz. Halk da bu kadar şeylerin bir kimsede
birleşemeyeceğini anlayacak, sözlerinize kulak asmayacaktır. Siz onun hakkında
bir tek görüşte birleşin! Birbirinizi yalanlayıp, birbirinizin sözünü reddedip
de anlaşmazlığa düşmeyin! dedi.
"Ey Abduşşems'in
babası! Haydi, sen, bizim için bir şey söyle, bir görüş ileri sür de, onun
hakkında onu söyleyelim?" dediler.
Velid b. Mugîre: "Hayır!
Siz söyleyiniz de, ben dinleyeyim!" dedi. Kureyşîler
'Kâhindir,
deriz dediler. Velid: "Hayır! Vallahi, o bir kâhin değildir! Biz kâhinleri
görmüşüzdür. Onun okuduğu şeyler, ne kâhin mırıldanışı, ne de kâhin düzmesi,
koşmasıdır! Kehanet sahibi olan, doğru da söyler, yalan da söyler. Biz, şimdiye
kadar, Muhammed'de hiçbir yalan görmedik ki" dedi. Kureyşîler:
'O mecnundur, delidir' deriz dediler. Velid
b. Mugîre: "O mecnun da değildir! Biz delilikleri ve delilik alâmetlerini,
belirtilerini çok iyi biliriz. Onun ne boğulması, ne çarpınıp titremesi, ne de
evhamlanması var" dedi. Kureyşîler
"Şairdir
deriz" dediler. Velid b. Mugîre: "O şair de değildir! Biz şiirin her
çeşidini; recezini, hacezini, karizasını, makbuzasını ve mebsutasını.. çok iyi
biliriz. Onun okudukları şiir değildir" dedi. Kureyşîler:
"Öyle ise 'O
sihirbazdır' deriz" dediler. Velid b. Mugîre: "O sihirbaz da
değildir. Biz sihirbazları ve onların yaptıkları sihirlerini görmüşüzdür. Onun
okudukları ne sihirbazların okuyup üfledikleridir, ne de düğümleyip
bağladıklarıdır" dedi.
Kureyşîler "Ey
Abduşşems'in babası! Haydi, sen söyle! Ne diyelim!" dediler.
Velid b. Mugîre: "Siz,
onun hakkında, söylediğiniz şeylerden hangisini söylerseniz, boş ve yersiz
olduğu anlaşılır. Bence, yine onun hakkında 'Sihirbazdır' demeniz,
herhalde, akla en yakın olanıdır!
Çünkü onun getirdiği söz
bir sihir gibidir: İnsanın babasıyla arasını açıyor. İnsanın kardeşiyle arasını
açıyor. İnsanın karısıyla arasını açıyor. İnsanın kabilesiyle arasını
açıyor!" dedi. Velid'in yanından dağıldılar.
Bunun üzerine, Müddessir
sûresinin 11-29. âyetleri, Velid b. Mugîre hakkında nazil oldu.
} ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيداً {11} وَجَعَلْتُ
لَهُ مَالاً مَّمْدُوداً {12} وَبَنِينَ شُهُوداً {13}
وَمَهَّدتُّ لَهُ تَمْهِيداً {14} ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ
{15} كَلَّا إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيداً {16} سَأُرْهِقُهُ صَعُوداً {17} إِنَّهُ
فَكَّرَ وَقَدَّرَ {18} فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ {19} ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
{20} ثُمَّ نَظَرَ {21} ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ {22} ثُمَّ
أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ {23} فَقَالَ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُ {24} إِنْ هَذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ {25} سَأُصْلِيهِ سَقَرَ
{26} وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ {27} لا تُبْقِي وَلَا تَذَرُ
"Tek olarak
yarattığım o kimseyi bana bırak". “Hem ona uzun uzadıya uzatılmış mal
verdim.” “Hem göz önünde oğullar verdim" “Ona büyük imkânlar verdim” “Sonra
daha çok vereyim diye açgözlülük eder.” “Hayır, öyle şey yok” “Ben onu sarp
yokuşa, dikine azaba sardıracağım.” “Çünkü o düşündü ve bir takdir yaptı,
kafasında ölçtü biçti, bir tahmin yaptı.” “Kahrolası, nasıl da ölçtü biçti.” “Sonra
kahrolası, nasıl da takdir etti ya!” “Sonra baktı etrafındakilere bir bakındı.”
“Sonra kaşını çattı ve ekşidi, surat astı.” “Sonra ardını döndü ve büyüklendi.”
“Hemen dedi ki: Bu Kur'ân, öteden beri öğretile gelen bir sihirden başka bir
şey değil.” “Bu, insan sözünden başka bir şey değil.” “Ben onu “Sekar'a
yaslıyacağım.” “Bilir misin, nedir o Sekar?” “Ne geriye bir şey bırakır, ne
yakasını bırakır.” (Müddessir 11-28)
Bu olayda Mekke
müşriklerinin Kur’an karşısında – bütün düşmanlıklarına rağmen- aciz
kaldıklarını, onun yüksek belâğat ve fesahatine hayran kaldıklarını müşahede
etmekteyiz. İnanmayanlarda böyle etkili olan Kur’an-ı Kerîm, manasını anlayarak
inananların gönüllerinde ne gibi eti edeceğini siz tahayyül edin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder