Rabbimiz Yüce Allah, ilk insan olarak Hazreti Adem
aleyhisselamı yaratmış ve ona on sayfalık bir kitap verip onu peygamber olarak
da görevlendirmiştir. O da evletlerına tevhid akidesini tebliğ edip
anlatmıştır.
Ne yazıktır ki aradan zaman ilerledikçe insanlar nefsin ve
şeytanın eline düşüp hak yoldan ayrılıp küfre düşmüşlerdir. Bunun üzerine merhameti
sonsuz rabbimiz yeniden peygamberler göndererek hak yolu (cennete gidecek yolu)
göstermiştir.
Mesela: Hazreti Nuh aleyhisselam zamanında meydana gelen
tufan ile bütün kafirler helak olmuş, sadece gemide bulunan müslümanlar
kurtulmuşlardır. Peki ondan sonraki devirlerde bu inkarcı kafirler ot biter
gibi nereden gelmişler, bu hak dinden sapmalar nasıl olmuş? İşte bu sorunun cevabını
sevgili peygamberimiz Sallallahü aleyhi ve sellem şöyle cevaplamıştır:
عن ابن مَسْعُودٍ رضي
اللَّه عنه قال : قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «إِنَّ أَوَّلَ
مَا دخَلَ النَّقْصُ عَلَى بَنِي إِسْرائيلَ أَنَّه كَانَ الرَّجُلُ يَلْقَى الرَّجُلَ
فَيَقُولُ : يَا هَذَا اتَّق اللَّه وَدعْ مَا تَصْنَعُ فَإِنَّهُ لا يَحِلُّ لك ،
ثُم يَلْقَاهُ مِن الْغَدِ وَهُو عَلَى حالِهِ ، فلا يمْنَعُه ذلِك أَنْ يكُونَ
أَكِيلَهُ وشَرِيبَهُ وَقعِيدَهُ ، فَلَمَّا فَعَلُوا ذَلِكَ ضَرَبَ اللَّه
قُلُوبَ بَعْضِهِمْ بِبَعْضٍ » ثُمَّ قال : { لُعِنَ الَّذِينَ كَفَروا مِنْ
بنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ داوُدَ وعِيسَى ابنِ مَرْيمِ ذلِك بما عَصَوْا
وكَانوا يعْتَدُونَ ، كَانُوا لا يَتَنَاهَوْنَ عنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ
ما كانُوا يَفْعلُون صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم تَرى كثِيراً مِنْهُمُ
يَتَوَلَّوْنَ الَّذينَ كَفَرُوا لَبِئْسَ مَا قَدَّمتْ لَهُمْ أَنْفُسُهُمْ } إلى قوله : { فَاسِقُونَ } [ المائدة : 78، 81 }
ثُمَّ قَالَ : « كَلاَّ ، وَاللَّه لَتَأْمُرُنَّ بالْمعْرُوفِ ،
وَلَتَنْهوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، ولَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ ،
ولَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً ، ولَتقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ
قَصْراً ، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّه بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ ، ثُمَّ
لَيَلْعَنكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ»
İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.) şöyle buyurdu:
“İsrailoğulları
arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı:
Bir adam bir başka adama rastlar ve:
Bana baksana! Allah’dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket. Çünkü bu
sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar
karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip
içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ
kalblerini birbirine benzetti. Sonra Resûl-i Ekrem şu âyeti okudu:
“İsrâil oğullarından kâfir
olanlar Dâvud’un ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun
sebebi, baş kaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları
fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun,
inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı
için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab
içinde temelli kalacaklardır. Eğer Allah’a Peygamber’e ve ona indirilen
Kur’an’a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan
çıkmış kimselerdir” [Mâide 77-81]
Hz. Peygamber bu âyetleri okuduktan
sonra şöyle buyurdu:
“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ya
iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur,
onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi
birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet
eder.” (Ebû Dâvûd, Melâhim 17;
Diğer bir hadis-i şerifinde Resûlullah
Sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İsrâiloğulları günahlara daldıklarında, âlimleri onları nehyettiyse de
onlar işledikleri günahları terketmediler. Bu defa âlimleri de onlarla birlikte
oturdular, beraberce yediler, içtiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ da onların
kalblerini birbirine benzetti. Dâvûd ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle onlara
lânet etti. Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyle idi.” (Tirmizî, Tefsîru sûre (5), 6, 7)
Resûlullah (s.) yaslandığı
yerden doğrulup oturarak:
“Hayır! Canımı gücü ve kudretiyle
elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, onları hakka boyun eğdirinceye kadar bu
böyle devam edecektir” buyurdular.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Açıktan işlenen günah ve
kötülüklere engel olmak, yöneticilerin ve âlimlerin görevidir.
2. Yöneticiler ve âlimler kötülüğe
göz yumar ve onu kendileri de işlerse, toplumun çürümeye ve çöküntüye gidişi
hızlanır.
3. Kötülüğe ses çıkarmamak,
kötülüğü teşvik ve yayılmasına vesile olmaktır.
4. Kötülükleri ortadan kaldırmak
sadece sözle veya kalben buğz etmekle mümkün olmaz. Elle de müdahale şarttır,
zulmü mutlaka önlemek gerekir. Bu yapıyı teşekkül ettirmek, müslümanlar için
bir vecibedir.
عَنْ حذيفةَ رضي اللَّه
عنه أَنَّ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : «
والَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بالْمعرُوفِ ، ولَتَنْهَوُنَّ عَنِ
المُنْكَرِ ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّه أَنْ يَبْعثَ عَلَيْكمْ عِقَاباً مِنْهُ ،
ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلاَ يُسْتَجابُ لَكُمْ » رواه
الترمذي وقال : حديثٌ حسنٌ .
Huzeyfe (r.a.)den
rivayet edildiğine göre, Nebî (s.) şöyle buyurdu:
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki,
ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi
katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua
edersiniz ama, duanız kabul edilmez.” (Tirmizî,
Fiten 9)
عَدِيَّ بْنَ عَدِيٍّ الْكِنْدِيَّ، يَقُولُ: حَدَّثَنِي
مَوْلًى لَنَا، أَنَّهُ سَمِعَ جَدِّيَ، يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «إِنَّ اللَّهَ لا
يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ حَتَّى يَرَوُا الْمُنْكَرَ بَيْنَ
ظَهْرَانَيْهِمْ وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ، فَلَا يُنْكِرُونَهُ، فَإِنْ فَعَلُوا ذَلِكَ عَذَّبَ اللَّهُ
الْعَامَّةَ وَالْخَاصَّةَ
Adiy b. Umeyre el-kindî der
ki: bizim kölemiz dedemin şöyle dediğini duymuş: “Resûlullah (s.) şöyle
buyurdu: Allah (c.c.) birkaç kişinin kötü ameli yüzünden bir topluma azab
etmez. Ne zaman ki o kötülük aralarında yayılır, onlarda onu engellemeye kadir
oldukları halde mani olmazlarsa, işte o zaman hepsine birden azab eder. (Ahmed
4/192)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder