Bir adam Hazreti Musa Aleyhisselam’a gelip:
-
Bana hayvanların dillerini öğret de dinim için ibret alayım, daha iyi
Müslüman olayım, dedi. Hazreti Musa:
-
Git işine, vazgeç bu hevesten. Çünkü bunun önünde ve ardında birçok
tehlike vardır.
-
Ey cömert Nebi! Bu arzudan beni yoksun bırakman senin lütfüne yaraşmaz...
-
Ya Rabbi! Mel’un şeytan sanki bu adamla oynuyor. Öğretsem onun zararına
olur, öğretmesem kalbinde kötülük doğar.
Allah, Hazreti Musa’ya: “öğret ona! Çünkü biz Kerem
sahibiyiz, duayı geri çevirmeyiz” dedi.
Hz Musa adama:
-
Gel bu sevdadan vazgeç. Allah’tan kork. Aldatmak için bunu sana şeytan
fitliyor, dedi. Adam:
-
Öyleyse hiç olmasa kapıdaki köpekle tavuğun dilini öğret, dedi.
-
Hazreti Musa:
-
Haydi git, istediğin oldu. Bu ikisinin konuşmasını anlayacaksın, dedi.
Adam dinlemeye başladı. Sabah oldu. Hizmetçi sofra
bezini çırptı ve yemekten artan bir ekmek parçası düştü. Onu hemen horoz alıp
aşırdı.
Köpek ona:
-
Sen buğday tanesini yiyebilirsin. Ben ise yiyemem. Kısmetim olan şu
küçücük ekmek parçasını bana bıraksaydın ya!
Horoz:
-
Allah sana bundan daha iyisini verecek. Yarın şu efendinin atı ölecek.
Ondan doya doya yersin.
Adam bunu duyunca hemen atını sattı. Horoz ise köpeğe
karşı yalancı durumuna düştü, mahcup oldu.
Köpek horoza:
-
Bre yalancı! Hani at ölecekti?
-
At ölecekti ama bey onu sattı. At da gittiği yerde öldü. Bey zarardan
kurtuldu da zararı başkalarına attı. Fakat yarın katırı ölecek. O zaman bayram edersin.
Bunu duyan adam hemen katırı da sattı. Bunun üzerine
köpek horoza:
-
Hey yalancıların başı. Hem de davullu zurnalı.
Horoz:
-
Yarın da kölesi ölecek. Akrabaları köpeklere ve dilencilere ziyafet
çekecekler.
Adam bunu duyunca hemen köleyi de sattı. “ömrümde üç
tane beladan kurtuldum” diye şükretti. Tavukla köpeğin dilini öğrendim, kötü
olayların gözüne mil çektim, dedi. Sattığı adamların uğradıkları zararları hiç
düşünmedi.
Ertesi gün köpek horoza:
-
Bu kaçıncı yalanın? Zaten yuvandan yalandan başka bir şey uçmaz, dedi.
-
Haşa, dedi horoz. Yalancılık bize asla yakışmaz. En karanlık yerde bile
olsak sabah vaktini bilir ve müezzinleri uyandırırız. Bizim bey, atı, katırı ve
köleyi satarak malını kurtardığına sevindi de, onların ölmeleri kendisinin
canına bedel fidye idi, bunu düşünemedi. Şimdi ise, yarın bu beyin kendisi
ölecek. Mirasçılar da yas tutarken sığır kesecekler. Sana da okkalı bir yiyecek
gelecek. Kurban edilen sığırın etiyle yufkalar, köpeklerle dilencilerin önüne
bol bol dökülecek.
Adam horozdan bunları duyunca koşarak Hazreti Musa’nın
kapısına geldi. Ey Kelîmullah! Beni kurtar, diye yalvarmaya başladı.
Hazreti Musa:
Git, kendini satıp kurtul! Müslümanları zarara sokup
kendi keseni doldurmaya bak. Adam:
-
Ya Nebiyyallah (Allah’ın nebisi)! Ettiğimi başıma kakma! Ben hata
ettim, bana bir çıkış yolu göster, dedi.
-
Artık ok yaydan çıkmıştır, geri dönme imkanı yoktur. Ancak sana
yapacağım bir iyilik var, o da rabbimden senin imanla gitmeni isteyeceğim, dedi
ve dua etti. Rabbi de duasını kabul edip imanla gitti.
Aslında at. Katır ve kölenin ölümleri bu kendini
bilmez mağrurun belalarını def ediyordu. Mal kaybedip üzülmekten kaçınıp malını
artırdı da kendi helak oldu.
Bu kıssadan hisse: Müslümanın başına gelen musibetler,
daha büyüklerinin önünde kaledir. Müslüman bir musibete duçar olduğunda “Bu
bana Allah tarafından bir imtihandır, buna sabırla tahammül ettiğimde, daha
büyük sıkıntıları engelleyecektir” diye şükür etmesi gerekir.
(mesnevi 3265- 3390 No’lu beyitlerin şerhi)
Not: Sayın
okuyucularım! Yazmamı istediğiniz bir konu varsa lütfen a posta adresime mehmet1940@gmail.com adresime yazabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder