1489 yılında Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi.
Devşirme idi. Yavuz Sultan Selim Han zamanında 1512 yılında köyünden alınıp
İstanbul’a getirildi. Askerlik ve sanat eğitimi görmesi için gönderildiği
“Acemi Oğlanlar” kışlasında dede mesleği marangozluğu öğrendi. 1521 yılında
Kanûnî’nin Belgrat seferine yeniçeri olarak katıldı. Ve 1539 yılında 49 yaşında
iken Mimarbaşı seçildi. 52 yıldan fazla Mimarbaşı olarak hem eser yaptı, hem de
çırak yetiştirdi.
Vefatından dört sene önce (H: 992) hacca gitti ve Haram-ı
Şerifin kubbelerini tamir etti. Hacdan sonra Hacı Sinan diye anıldı.
Yaptığı eserleri: 81 Cami, 400’den fazla mescid, 55
medrese, 26 Darulkurra, 16 kervansaray, 14 imaret, 33 saray, 32 hamam, 12
mahzen, 8 büyük köprü, yüzlerce küçük köprü, hastane vb.
Şehzade başı Camiî, çıraklık eserim, Süleymaniye Camiî
kalfalık eserim ve Edirne’deki Selimiye Camiî ise ustalık eserimdir, demiştir.
Selimiye ile
ilgili şöyle bir hikaye anlatılır: “Bir gün Selimiye Camii’ne girenler,
kubbenin altında bir Japon’un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü
yattığını görmüşler. Tabii hemen Japon’u, “Burası kutsal bir yer. Bu şekilde
yatmak bizim inançlarımıza göre saygısızlıktır. Lütfen oturun veya ayakta
durun” diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon gözlerini kubbeden ayırmadan söyle
sayıklıyormuş; “Bu imkânsız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz.
Hayal görüyorum. Bu kubbenin orada o şekilde durması fizik ve matematik
kurallarına aykırı. Bu imkansız, orada hiçbir şey yok, orada hiçbir şey yok.”
Kanûnî Sultan Süleyman Han İstanbul’daki Süleymaniye Camiini
yaptırırken mihrabın yerini tespit için Mimar Sinan’la istişarede bulunur.
Ancak o gün mihrabın yerini kesin belirleyemezler. Gece Rüyasında Hz. Peygamber
(sav)i görür. Kanuni’ye, Caminin yerinde bulunan iki ot arasına ip bağlayarak
“Mihrabı buraya yaptırın” emrini verir. Sabah olunca Kanûnî oraya gider. Bakar
ki Mimar Sinan ondan önce gelmiş ve oralarda bir şey aramakta. Ne aradığını
sorması üzerine Mimar Sinan: “Sultanım! Hz. Peygamber (sav) sana şurada ip
bağlı iki ot arasına mihrabı yapın” dediğinde ben arkanızda idim. O otları
arıyorum. Gösterilen yeri bulurlar ve mihrabı oraya yaparlar.[1]
Ölmeden önce şu vakfiyeyi bırakmıştır. “Her sene Muharremin
onuncu günü vakfın gelirinden 300 akçe harcanarak vakıf ettiği büyük evinde
çeşitli yemekler hazırlanıp, fakirlere yedirilecek, Sinan’ın ruhu için Kur’an
okutulacak ve hatim duası yapılacak. Okuyanlara 60 akçe dağıtılacak. Mezarının
yanındaki mektebin hocası her gün türbesinde Sinan’ın ruhu için Kur’an’dan bir
cüz okuyacak ve bunun için de her gün bir akçe alacak.
H. 996 (M. 1588) de vefat etmiş ve Süleymaniye Camiî
yanındaki türbesine defnedilmiştir.[2]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder