İnsanların bir dış
yüzünde görünen gözü, kulağı ve dili vardır, bir de iç dünyasında. İnsanı insan
yapan iç dünyasındaki gözü, kulağı ve dilidir. Çünkü dış dünyasındaki organlar
bir gün çürüyüp aslına kavuşacaklardır. Ama iç dünyasındaki gözü, kulağı vb.
cennete namzettir. Bunu için Rabbimiz sadece dış organları görüp de iç dünyası
boş olanları şöyle nitelendiriyor:
“Yemin olsun ki, cin ve insanlardan bir
çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır; bu kalblerle gerçeği
anlamazlar. Gözleri vardır; onlarla görmezler (ibret almazlar). Kulakları vardır; onlarla nasihat
dinlemezler. İşte bunlar, hayvanlar gibidir; doğrusu daha sapık ve
şaşkındırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir”. (A’raf/179)
Hazreti Mevlana da bunları şöyle tasvir
ediyor: oldukça büyük bir şehir vardı fakat değeri bir kâseden fazla değildi.
Orada on şehir halkı kadar insan vardı. Ama toplamı yüzü yunmamış üç kişiydi.
Orada sayısız insan vardı ama toplam olgunlaşmamış üç beş beleşçiydi.
Canana (sevgiliye) ulaşmak için koşmayan
can, binlerce de olsa, yarım insan sayılır.
Burada üç kişi vardı. Birisi çok uzak
görüşlü ve kör gözlüydü. Karıncanın ayağını görüyordu ama Süleyman’ı
göremiyordu. Öteki ise kulağı çok keskin ve çok sağırdı. Kendisi bir defineydi
ama içinde bir arpa tanesi kadar altın yoktu.
Üçüncüsü ise vücudu açıkta fakat elbisesinin etekleri uzun olan çıplak
biriydi.
Hazreti Peygamber (s.) bunları “Giyinmiş
çıplaklar” diye tarif eder.
Bu üçü aralarında konuşmaya başladılar.
Kör:
-İşte bir ordu geliyor. Kimler ve ne kadar
olduklarını görüyorum ben!. Sağır:
-Evet, dedi. Duydum seslerini. Gizili-açık
söylediklerini duydum! Çıplaksa:
-Onların, benim uzun eteğimi kesmelerinden korkarım,
dedi. Kör:
-İşte yaklaştılar. Onlar bizi yaralayıp bağlamadan
kaçalım!. Dedi. Sağır:
-Evet dostlar, dedi, daha bir yaklaşıyor sesleri.
Çıplak:
-Eyvah, tamah edip eteğimi kesecekler. Ben güvende
değilim, dedi ve böylelikle şehri bırakıp dışarı çıktılar.
Bu üç kişiyi temsilin açıklanması:
Sağırlık uzun emeldir. Herkesin öldüğünü duyar da,
kendi ölümünü duymaz.
Körlük ise hırstır: insanların kusurlarını inceden
inceye görüp tek tek söyler de, onun kör gözü kendi kusurlarını zerre kadar
olsun görmez.
Çıplak ise eteği kesilecek diye korkar. Çıplak
adamın eteğinin kesilmesi mümkün mü?
Dünya adamı müflis ve korkaktır. Hiçbir şeyi yok iken hırsızdan korkar.
Ölüm anında anlar ki hiçbir şeyi yokmuş. Dünyaya çıplak gelmiş, çıplak gidiyor.
Tıpkı kucağı çömlek kırıntılarıyla dolu olup da mal sahibi imiş gibi bunların üstüne
titreyen çocuk gibi. Elinden bir parça çömlek kırığı alsan, ağlar. Geri versen,
sevinir güler.
Bir kimse düşünde bir çok malı olduğunu görür. Bunu
hırsız çalacak diye bin bir çareye baş vurur, yorulur. Streslere girer. Birisi
kulağını çekip uyandırınca, düşünde aslı olmayan boş şeyler için çektiği
sıkıntılara güler.
Dünyalığa tapıp da ahretini unutanlar ölüm ile
uykudan uyandıkları zaman, dünyalık için çektikleri sıkıntılara pişman olur,
dizlerini döver. Ama bu pişmanlık hiçbir işe yaramaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder